12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1133
Okunma
"İlkbahara bekle beni demiştin
Hiç mi orda kış baharı bulmuyor?
Düşlerin mi yoksa sen mi değiştin?
Ayrılıktan aşka sıra gelmiyor
Okyanus mu iki şehrin arası?
Kaç saatlik yol ki şunun şurası?
O verdiğin ümitlerin süresi
Her nedense bitmek nedir bilmiyor"
gül sunan ellerin gül kokmuyor
ateşi vaat ediyormuş gerçekte
ellerimi şevkatle sarmaladığında
sensiz bakışlarla
ateş çemberinden geçeceğimi
henüz bilmiyordum o zamanlar
şimdi
ateşin yalazladığı gözümle
ellerimin uzanamadığı ellerin
eylül sarısında ablukadayken
siyahla doyuyor günlerim
/acıları kim alır, kim satar
akşamı yudumlamaya
gönüllü müdür kişi zevkine
ne işe yarar ki, boş liman?/
kıraç yüzün/den
bir yeşil müjdesi beklerken
mart döngüsünde, durma donuyor yüreğim
albümde kalan resimlerin
seçilmeyecek kadar sisli / siyah beyaz
içdenizimde fırtınalar koparken
sen, kimbilir
hangi gönül tahtında kurulmuş
sessizlik biriktiriyorsun şimdi
bir başkasına daha!…
her yol dönemecinde çoğalırken çığlığım
zaman, durmadan yalnızlık biçip dikiyor
kat kat yığıyor üzerime
gelmeyeceksin biliyorum
ruhunu tedâvi edemeyen deli yüreğim
bindiği dalını keserken bile bile
ne hayâller giyiniyor
kendine gelin güvey/nafile
seni gömecek yeri yok
bilmezden gelip anlamıyor, inanmıyor yalanına
dolu dolu yağmuru bekleyen
kuru bir dere yatağı gibi
o zaman dilimindeki akşam sefalarını
koklayıp koklayıp salıyor kendini cefaya
duvarlardaki, derin izlerini kazıyor tırnakları
onun yaşamaktan anladığı, bir tek bu
o sonsuz uykuya yattığında
ancak dinecek sancısı…
Hâdiye Kaptan
c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir