1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1230
Okunma
Kağıtlar susuyorsa
Eskimiştir
Yaşananlar
Tüm akli dengesini yitirmiş
Anılardan çıkıyorsa eğer
Gözyaşları insanların
Artık dönülecek bir şey yoktur
Sevdadan geriye…
Bir anlık kelimelere sığdırabilmek
Neydi aşkın kızıl
Işıkları yanarken göğüs kafeslerinde
İçine
Kaçıveren bir şeyler kurcalar gibiydi
Garantisi olmayan bir
Parçayı sahiplenerek üzülmeler…
Hiçbir anlamı olmayan ve görülmemiş
Duygulara sarılmak mıydı
Uykusuz geçlerin tarifleri
Sessizce ellerden akıp giderken
Bir an bitecek saatlerde
Aynı harfleri beklemek gibiydi
Sevmek…
Sevilmek denk miydi on’a
Yoksa onu geçmiyor muydu hiç
Saatler…
Aşka tutulunca saçmalar mıydı
İnsan
Yoksa kelimeleri anlamsızlaştıran
Bir şeyler mi vardı…
İnsan ne zaman sağını ve solunu
Karıştırdı
Her aşka tutulmuş dönüşür müydü
Bir kurt adam gibi
Yoksa dönüşen biz değil miydik
Neydi bizim kimyamızla
Oynayan
Yoksa birleşmemiş miydi
Hala içimizdeki o sevgi oranı…
Aşka oranlı olan ne vardı
Her şey sexsenlerdenmi ibaretti
Yaşanacak olanın
Arkasına sığınan duygular
Neydi
Bir diğerine koşturacak kadar
Yalanı söyletirken
Kül olmaya hazır mıydı
Bedenler
Aklının iplerinde takılırken
Gözünde olanın aklına çakılması mıydı
Sancılar arasındaki
Sahte yalanlar…
İnsan yalanı kandırabildiği
Kadar mı saklardı
Yoksa
Her yalan aşka katılır mıydı….
İnsan başladığı yerden
Çekilir miydi
Ve alınır mıydı her ders
Doğabilmenin verdiği acıyla
Sancılaşan yüreklerde
Neydi öğrenilen…
Hiç mi kaybedilmezdi içlerde
İçerilerde bir şeyler
Hep atarak mı silinirdi sahiplenilmiş
Olan ve olacaklar
Neydi aramak için kaybedilen
O zamanlar…
Yüzü kırışmış insanlarında
Zamanında ütülenmiş
Yanakları olur muydu
Giyilen tenleri kurutan bir
Rüzgar
Ve ıslak bir duş gibi sırılsıklam
Yağan bir yağmur
Avuçlarıyla bulutların suyunu
Sıkan bir el gibi
Bizi okşamıyor muydu tanrı yoksa…
İçini düzenleyen bir
Şairin dizelerinde değil miydi
Ruhunu düzleştiren
O kelimeler
Yoksa kağıda mı seriliyordu
İçeride ölenler…
Bir kefen gibi mektuba sarılan
O yazılar
Ölmüş müydü
Yoksa zorla mı öldürülüyordu
Artık mahkumluğu biten
O sahipsizler…
Dağınık bir çerçevenin
Buğusunda soğuyan dudakların
İzinden kayar mıydı
O yalnız kuruyan hayat…
Üşüdüğünde içinde hala
Bir sıcaklık Kaynar mıydı
Sevgiye dair sevgiliye dahil
Yoksa bırakıp gidenlerin
Okşadığı o yürekler hala sıcak mıydı
Üşürken yalnız omuzlarda
Bırakılmış yüzler
Sıkılsa içinden aşk akar mıydı…
Günahın cinsiyeti var mıdır
Aşk mümkünse
Yoksa her saplanan ayrılık
Kalbi bulur mu mutlaka
Nedir hedefi şaşırtarak
Başkasının adına feda olmak
Bir diğerinin kemiklerinden
Yapılma yükleri hep güçsüz
Olan mı taşır
Nedir götürülmesi gerekli
Acıyı tartan adalet ölçüsü
Herşeyi işleyecek kadar
Gözü kör müdür
Kalplerin
Yoksa görmeyi bilmez mi
Saklanmış yüzler
İnsan günahkar mıdır
Aşka
Hep mi iki melek yazar
Günahı ve sevabı
Yoksa biri hep
Aşka
Ağır mı basar…
Ondan mı her omuz taşımaz
Aşka kesilmiş başı…
Hep bir dağa mı benzer
Susmuş insanlar
Konuşacak kadar kavuşulmaz mı
Yüreklerde
Yıldırımlar neden çarpmaz
Dudakları birbirine karışmış iki insanı
Susarak mı ayrılır
Yoksa ayrılık susturur mu
İnsanları…
Nedir hep kal ama sus denilen
Bu alamet
Nasıl suspus kalır insan
İçinde kelimeler uçuşuyorsa
Eğer…
Tenden içeri gidilen yol
Dil değil midir…
Neden hep susar giden insanlar...
Üç dil’ek hakkından vazgeçecek
Kadar dilenir miydi acaba sevdalar
Verilse böyle bir aşk
Kim vazgeçerdi
Bir saraydan yahut bir kıta dan
Yada bir diğer insandan…
Sığmayana kadar içindeki
Kalbe aşk nüfus ettirilir miydi
Acaba…
İlk ve son hakkıyla bir kadını
İstemek
Zorla sahip olunur muydu
Bir başkasına…
Ne kadar çok sevilirse
Adam olurdu aşk…
Neydi büyümesine sebep
Ve sen sana olan her şey…
Sevda okusam uykularına
Sayıklar mısın adımı
Hiçbir şey bilmiyorsan
Eğer
Bir anı daha ek’lermisin
Kirpiklerime…
Aşk düştü aklımdan
Canımı oku artık bana
Son sayfadan…
Her seven katil midir
Yoksa
Katillerin nedeni Sevgi midir
Öldürdüğünde de sevilir mi cesetler
Yoksa toprağa sarılanlar
Heykeltıraş mıdır
Ev mi kurulur
Üstüne çatısı tek yöne bakan
Yoksa ısınmak için midir
O sayıyla bırakılanlar…
“Ruhum çıktı
Dilimden artık
Benimde ayağıma yazsınlar
Ölmüştür artık”…diye
İzin aldım ben
Günah yazmayacaklar
Seni sevdiğim için…
Ayakların yürümeyi bıraktığı
Sokakların çıkmazlarında kaybolur
Aşıklar
Bir diğerinin çıkmazıdır
Alt dudağı ve üst dudağında yok olunur…
Ölüm vadisinde mühür
Ayrılıktır
Sevene ve hiçbir yere çıkılmaz
Dilden çıkıldığı gibi...
Ruhu yırtılır gibi parçalayan
Dişlerin izleriyle lekelenmiş
Örtüler gibidir
Ten
Ve en yakın morgda kamburlaşır
Taşınması zor gelen bedenler…
Hep fotoğraflar değildir
Kesilen
Herkes kanayan yaralarına
Kesici ayrılıklar akıtacak kadar
Medeni değildir
ve
Terk edilmiş mutsuz plakalı
Çİftlerde vardır…
Herkes u’mutlu girmez
Dünya evine…
İnsan unutmayı nasıl öğrenir
Kimin aklı erdi ki unuttu
Dünü
Unutuldu daha dündü…
Düğümlenecek kadar bağlanmıştı
Aklım aklının doğurganlığına
Bütün nefes alışımız
Dündü
Düştü
Ölüme düşen kara yazı dündü
Bugün ne değişti
Neydi dün esen ilk rüzgarı sonbahar eyledi…
Düşününce mi düşürdün
Yol ortasına aklımın koridorlarını
Nasıl unuturdu insan
Umut bağladığım bileklerin
Kırmızılaştı mı şimdi
Unuttun mu
Yoksa hala dünü mü oynuyorsun
Hala kayıp mıyız gün batımlarında
Düne
Yada bugüne hala bağımlı mısın
Dün sahip olduğun kırık fay hatlarına
Hala dün gibi mi yaşıyor musun
Yoksa halamı bekliyorsun
Bugün gelecektin
Ve hala bekliyoruz…Biz seni…
Hastalıklı sancılar gibi
Ağrıdın da acıyan yanlar
Kabuk bağlar mıydı
Her kesilip bırakılan…
Yoksa aşk hastalığında
Bilinenler bilinmeyenlerden
Fazla mıydı
Sancıyan yanların ağrısında
Kıvranan iç yanmalar
Dağıtırdı hep refakatçisi olmayan
Aşkları…
Adını yalan yanlış yazdım
Kimse okumasın diye
Yüksek sesle...
İçime dokunuyor
Başka ağızlara yapışması
Adının…
Söylemeyi de öğrenirler
Belki kalkar gidersin…
Git’meyi de öğrenirsin
Şimdi sen
Ben sevmeyi öğrendim nasıl olsa…
Gitmek düşer artık senin
İyileşmen için
Sabah öğle akşam ağzına…
Hişt yalnız bırakmayın
Işıkta nem kapar aşklar…
İçten açılmalı bir kapıydı
Aşk
Kolunu kırmayı seven
Çocuklar gibiydi
Hep içinde yaşanan ve iç içe
Geçmiş ne varsa şehir gibiydi
Aşk geçerdi…
Geçince işleyemeyen tek yara
Aşktı.
Bir aş gibi
Sıcaktı sıktı zorla dar gelen
Ne varsa…
Her bedenin taşıdığı ruhu
Öldüren bir kadın vardır
Mutlaka…
Sevmeyi öğreten
Acıyı yada mutluluğu…
Her kadın bir diğerine benzer
Ne boyu ne saçı nede gözünün
Farkı değildir
İnsanın kalbini b’ölen…
Bütün sözler karşılayabilir
Bir çiçeğin sağladığı
Gülümsemeyi
Ama asla sevmeyi öğretemez
Bir kez öldüyse eğer
Sevdiği…
Neden ölmek pahalı bir sanat
Yaşamak için doğmamış bir tenin
Soluyup soluyacağı
Kaç şehir vardır…
Ölmek neden başka bir şans
Kaç insan inanır
Yeniden doğabileceğine…
Neden ölmek kolaydır
Yaşamak kolay mı
Kazanılır…
Aşkı severek öldürmüş olamaz
İnsanlar
İncelensin yürekler
Bi’tanıdık çıkacaktır
“Mutlaka “ birine yetiştirmeye
Çalışırken aslında
Hiç adil değildir…
Taksiler hep fazla yazar
Hayata…
(Se)
5.0
100% (1)