3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3161
Okunma

Mürekkep karası gecede
Yıldızların aşağıya baktığı ferah yerde
Yürek oynadı, koptu yerinden
Gece sesleri geldi derinden
Acıdan doğan insan nişanı göbeğinde
Vehmettiği mahsun hatırlayıştan fırladı
Sanki az evvel geçtiği yolu seyrediyordu
Kimi ölgün dedi, kimi bunadı
Uzlet çöllerinde yolunu şaşırmış ruh
Kim bulmuş ki yerini, kim bakır çalığı bir toprak içinde
Kim koklamış kır çiçeklerini
Aklım âcizdi duyguma göre
Bir yanım hep yabani, yalnızlığına düşkün
Yalnızlık düşkünü beklerken bir çift ses düşmedi hisseme
Süzülüp geçerken özüm gecenin pusulu mavisinden
Uzaklaşır en halis duygular atlayıp rüzgârın terkisine
Baktım karanlığın penceresinden
Göğün durağı yok
Ömrün rüzgârı dirimi dört yöne bölerken nasıl dağılmıştım
Özünü bir yerde bırakıp sadece kalıbımı gezdirmişim
Ruh nikâh kıymış gafletle, dirim bir ihanettir ölüme
sitemim yalnızca bencilliğime
Yalana çıkmadı yıldız falı
Kafam bulutlu
Gözlerim sağanak yağışlı
Canıma kırağı çaldı
Kalbimde güneş batmak üzere
Esecek rüzgârım dahi kalmadı bende
Alıp başımı gideceğim
Duyulmadığım yere
Dudaklarımda “sus” mührü
Ağzımda seçtiğim her kelime
Ürkek kanat çırpar düşünen dilimde
Doğuştan sitem orucundayım
Bakmayın benim bu kadar hüzünden dem vurduğuma
Ben ağlarken gülerim vefası eksik yüzlere
Kuşkun olmasın! İnsan kullanmam hâşâ
Sırrı soruldu eskilerimin
Eskisi olmayanın yenisi olmaz
Kapıya koyacağım eskim yok!
Rivayete göre hataya cüret verdim
Şöyle bir ruhen silkelenmeyi
Tokat yemişe dönmeyi istiyorum
İnan
Hayat ders verirken sorusu şuydu
Dünya vefalı olsaydı sıra ne zaman gelirdi sana?
İşte o zaman diyorum ki?
Ah edip vahlanma!
Bir fincan huzur yeter sana
Bağrım ki bir uzak hayale ağlar
Zâlim arzuların çarkına gerilmiş hayat
Yüreğindeki aç
Ne denmelidir bilemiyorum
Öğreniyorum sınıfta kala kala
Âmin denmeyecek duayı
Utanıyorum yukarı bakıpta göremediğimden
Üzerinde bu kadar kusur varken
Gün güneşi doğurdu bahar patlar tomurcukta
Mayıs gül cümbüşü içinde
Nefti bir hali gibi serildi gökyüzünün altına
Kaç güneş geçti üstünden Mayıs?
Yeni doğmuş bebek gibi güneş kokuyor mayısın ensesi
Tesadüf değildi
Ben çarptım kapısına girdim içeri
Pul pul döküldü incecik tenim
Günün tepesinde güneş ayaklarını sallarken
Daha papatyalar kalkmamıştı çimenden
Onun gölgesi uzunluğunca dikilmiş bir çadır gibi
Açılmış söğüt ağacı
Bigâne düşmüşüm
Budak eleştirdi, gölge kınadı
Kendimi düşünür buldum
Kaç cuma kaldı ömrümde
Bir kaç satır kaldı bitecek kitap
Dedim, ya tabiat! Sen Âmin de bu hatim duasına
Asarım kendimi ben her satırına
Dizginsiz dilin karşısında
Toprağının içinde bedenlendi dallarında çatladı tomurcukları
Kaldırdı başını katmer katmer karanfil
Neyzeni bir bakışla savuşurdu
Gafa sordu?
Aklı kendine kat
Yerin bulsun diye hak
Ömür okunduktan sonra kenara konulan bir kitap değil
Tabiat kadar insaflı olmaya bilir zaman
Suspus oldum
Ey en akıllı! Güneşin patlattığı tomurcuk
Nedir; dedim bu yaşamak?
Marifet iltifata tabidir dedi
Önemli olan insan olmanın tüm sözel sorumluluklarını alabilmektir
Son sözler! Leke olur kalır, tenimde
Gönül tezgâhını topluyorum artık! Değerlerin boykotundayım
Hep kalpten mi yenir duygular
Velhasıl iflasın eşiğindeyim!
Afedersiniz kapı çalıyor! Var mı beni içinizde tanıyan?
KAYIP YALDIZ