4
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
2388
Okunma
Sıcak bir öğlen vakti
Köy ebesinin nasırlı kara ellerinde
Bir kilo üç yüz gram ve pislikleri ağzına dolmuş vaziyette
Dünyaya geldiğinde
Anası kanamadan öldü onu göremeden
Salim de ölür diye
Sarıp eski yatak yüzünden yamalı bir örtüye
Beklediler bir kaç gün
Birkaç ay
Birkaç sene
Ölmedi
Bekleyenlere inat
Ölmedi ya
Yüzü de hiiiç gülmedi
Ağlayamadı sıcak bir kucağa gömülüp
Kirli sarı saçlarında dolanmadı nasırlı anne elleri
Bazen aç bazen yarı tok kalktı sofradan
Zayıf ve çıbanlı yetim
Bir diz kırımlık yeri vardı ya sofra başında
Böyle acılarla ulaştı altı yaşına
Dayısı bir kurşunkalem
Bir de defter tutuşturdu eline
İlk mektep zamanında Salimi
Teslim etti Muallim İhsan’a
Eti senin
Kemiği senin
Kaderi senin elinde
İster ak ister kara yaz
Azık torbasında az kuru ekmek
Bir parça peynir, bir soğan
Dışarıda jilet gibi bir ayaz
Koltuk altında iki üç pir’e
Ayağında yırtık cızlavet
Başladı ilk mektep bir’e
Gitti geldi iki üç sene
Ağlaya ağlaya söve söve
Baktılar çocuk okumayacak
Saldı malların peşine
Salim koştu dağlara
Karıştı koyunlara keçilere
Bir sene beş sene derken Salim
Büyüdü koyun keçiyle beraber
Her yıl arkasından hüzünle seyretti
Kurbana verilenlerin
Her yıl kardeşini gönderiri gibi
Acısını hissetti kavrulan etlerin
Derken Salim büyüdü
Koyunlar büyüdü
Koyunlar kurbana gitti
Salim baktı arkasından kınalı kuzuların
Seneye siz de beni terk edersiniz
Beni bırakıp cennete gidersiniz
Dedi sitemle kulaklarına
Kınalı koyunların
Bir sabah soğuk ellerini keserken
Dayısı elinde sarı bir zarf
Aldı karşısına Salimi
Zarf resmi ya
Dayısı daha resmi
Salim güldü gülecek
Boğazında biriktiryor gülücükleri
Dayısı taş gibi
Devlet gibi
Seni askere çağırıyorlar dedi
Salimin gözü alüminyum leğene takıldı
Bak bi de adam yerine koymazlar derdin
Saymazlar derdin kendini
Salimin köyünde bir sevdası vardı
Gerçi biraz zayıftı… Fukaraydı… Çelimsizdi
Salim der başka bir şey demezdi.
Askere gideceği güne yakın bir zaman
Yolda karşılaştılar…
Kızcağızın yüzü kıpkırmızı
Laflar ağzında ezildi
“Salim” dedi.
“İnşallah sağ salim dönersin”
Salim güldü
“he ya kız “ …
“Zaten adım Salim ya” deyiverdi
Gülüştüler.
Küçük elleriyle
Sevdalarını bölüştüler
Bir gören olmadan
Çabucak tarlada kayboldular
Mısırların arasında iki saat kadar
Çakalları kovalayıp
Mısır püsküllerinden bıyık yaptılar
Mısırlar…
Bir o yana yattı
Bir bu yana
Bir o yana
Bir bu yana
Sonra durdu…..
Muhtar ellerini masaya vurdu.
“Kanun der kiiii” diye bağırdı gözlerini kısarak
Hacı Musa “Hay senin ganununu …yim”
“Adam o haliyle işi bitirmiş,senin ….miş ganununu”
Sonra sustular
Madem olan olmuş
Ölmüşle…şey olmuşa yok çare
Salim köy meydanında geziniyor
Birkaç telli bıyıklarını sıvazlayıp
Göksünü gere gere
Ortalarında askere gidecek Mart’ın
Martın onuncu günü bu gün
Salim havalarda geziyor
Ağzı kulaklarında
Ben goydum diyo hadi siz çıkartın
Muhtar deli öküzler gibi bir o yana bir bu yana üfleyip dönerken
Durdu…
Baktı…
Baktı…
“Çağırın len imamı” diye bağırdı
“Kız yüklü”
“Oğlan dünden razı”
“Tam zamanı”
Bir iki çengi felan,bir iki batman kavun,peynir
Bir kasa büyük rakı
Al sana düğün.
Hadi yürüyünnn..
Salim’i çağırdılar muhtarın evine
Yeşil bi gömlek
Bi kumaş pantolon
Bi burunlu siyah ayakkabı
Bir de sinek kaydı tıraş
Kolonya da sürdü bolca
Bi yakışıklı oldu damat olunca
Kızı da kırmızı bi elbiseye koyup
Salim’e avrat yaptılar
Hoca ne derse Salim “ he “ der
Kız zavallım ürkek…
Bi Salimi var hayatta
Salimin eline yapışmış ezer ezer
Bir davul
Bir zurna
Bir de zifaf en hararetlisinden
Mısır tarlasındaymışcasına
Düğünde köyün delisi
Bir kaç meraklı köy karısı
İmam da gelmedi içki içiliyor diyerekten
Köyün berduşları bevava içkiylen dağıtıp
Ucuz bir gece çaldılar fukara felekten
Zurnacı bozuk paraları elinde hızlıca sayıp
iki üç oyun havası çaldı
Zurnayı soktu kuaşağına
Salim o sene adam yerine koyuldu
Piyade birliğine teslim oldu
Acemilik çarçabuk bitiverdi
Bir kamyondan az bir şey fazla dayak yiyerek
Çavuş döverrr
Onbaşı döverrr
Yüzbaşı yumuşacık sesiyle nasihat eder
Dayaktan önce
Salim ana avrat yedi sülale söver
Tuvalette gizlice
Usta birliği Salim’in
Çok uzakta
Mevziden çıkıp çişini yaparken
Bir ayağı memlekette
Bir ayağı Irak’ta
Bir gece siperde koyunları düştü aklına Salim’in
Sonra sipere düştü
Bir roketatar mermisi kara koyunlarla
Ortalık toz duman koyunlar savruldu bir yana
Salim birkaç yana
Birkaç parça
Tepelerden güneş vurunca parçalanmış botlara
Önce kollarını koydular tahta kutuya
Sonra yarıya kadar yanmış bedenini
Bir daktilo sayfası kadar yazıp
Ölüm nedenini
İliştirdiler dosyasına
Okuyamadığı mektuplarının yanına
Dumanlar uçup gidince
Gözlerini açıverdi Salim
Bir aydınlık bir yeşillik bir güzel her yan
Kelebekler rengârenk oynamaktalar
Her yerde beyaz benekli kuzularıyla
Kurbanlık koyunlar
Karıştı koyunlara
Karıştı yünlere
Kavuştu eski günlere
Bütün kurbanlıklar
İşte pazartesiyi salıya bağlayan gece
Bayrağa sarılı bir tabutla köyüne dönünce
Yetim Salim...
Muhtarlığa al bayrağı çektiler
Kahvehanenin sandalyelerini meydana dizip
Garnizon komutanıyla
Kaymakam beyi beklediler.
Cenaze namazı meydanda kılındı
Bayram kürsüsünden konuşmalar da meydanda yapıldı
Herkes meydanda ağladı
Mısır tarlasına bakan köy meydanında
Karısı bitkin perişan
Komutanların sürahili masasında oturur.
Karnındakiyle beraber.
"Kanı yerde kalmayacak" der komutan.
Eğilip yanındaki muhtara "şehidimizin adı neydi?"
Diye de sorar çaktırmadan.
Al bayraklı bir mezar taşı görürseniz " Hacımusa" köyünde
Kaymakamlık fak fonundan mermeri yapılmış
İşte orası "Yetim Salimin" dünyadaki bir karış toprağıdır.
İster savaş ister barış
Vermem ondan ben bir karış
Babından yani.
5.0
100% (4)