0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1141
Okunma

söyle bana
düştüğünde düşüme ne yapmalıyım
nereye sığınmalıyım sağanağından
sen
dün bir başka
bu gün bir başak garip
narçiçeği
gözlerinde çakan
kıvılcım alevinde kaybettim diye kendimi
yangınlarda mı bulmalıyım
yıllar önce bu gün
bir ikindi vakti düştüm peşine
tarlalarımızın hududunda
boy boy dizili iken selviler
yıllar sonra şu an
tarlalarımız aç
selviler yok
kim bilir kim ısındı dallarına
serçeler başka mesken buldu yuvalarına
her sabah sevdana yorgun uyanıyorum
kıraç bedenimde tomurcuğa durmuş ellerinin izi
yanaklarına tomurcuklanan kırmızı bir gülden
bir çiğ damlası düşüyor dudaklarıma
oysa ne dudak çatlamıştır susuzluktan
ne açlık vardır saçın kokan çiçekten öteye
ama nedense bu diyarda
aşka bu denli cömert değildir bedenler
ve her davetten boş döner
bedeninden alacaklı eller
beni içine mi çekiyor bu girdap
ondan mıdır
unutkanlığıma dek gelen her çağrın
ondan mıdır
balı tuza
tuzu bala katışım o esmer dudaklarında
resimsiz akıyor sular
bu diyarda
direngensiz simalar
sevimsiz geliyor artık sulara
sözler taşınmayacak kadar ağır
geliyor rüzgâra
duyamıyorum sesini
rüzgâr da
su da
tenin de
küs bana
oysa tüm yaralarım kanıyor hala
rengini vermek için sevdaya
unutkanlığıma denk geliyor her çağrın
duymuyorum sanma
eksik kalan her söz
acımdandır
bakma yitik cümlelerime
senin o surlarla çevrili yüreğine
gedikler açıyorum hüznümden
her tadı eski ve tükenmiş bilincimden
gel git ler yaratıyorum
yüreğini benden kaçırdığın ıssız adalara
ölsen
peşinde geleceğim bilesin
ki ölüm
sevdaları tükenmişlere davetkâr
yaşama güdülerimiz ve aşk
bu davette izdihama neden olmayalım diye verildi bize
her gidenle yolcuydum
tutunmasam sevdana
birde gözlerine bakabilme arzusuna
susuyorum
kin bile tutamıyorum bu belirsizliğe
yine de
gelmeyecek sevgiliye
paydaş edilmiş yürekle beklemenin
sancısı dinmedi
pas renginde yağıyorken yağmurlar
avuçlarımda yokluğundan arta kalan bir yangın
ciğerlerimde kor gibi yanan
sana dair bir çığlık var
gelir diyorum
bir az daha sinsin kokusu yalnızlığıma
sabır diyorum
belki yokluğudur anlamlandıran düşlerimi
ama birden
bir ses yırtarak ciğerlerimi
gel diyor
gel
ağaçlara rengini geri ver
suya sesini
düşlerime elbiselerini
kuşlara tüylerini
isteğini dillendiremeyen çocuğum
ağlamaklıyım
bir kemen ezgisi gibi
derin bir of kenarından
çayımın siyahına
çocukluğumun ürkek gecelerine
bir görün
beni üryan koy
dolunaya giydir gülüşünü
geceye gözlerini
o türkünün bıraktığı yerden
endamını toplayayım
bulayım seni
ne olur
dinlemedin bilmiyorum
sarıp sarmalayıp
sana gönderdiğim o türküyü
ve sen dinleyip de
düşlemedin düşlerimdeki beni
gözlerimi görmedin yanın başında her hali ile
oysa ben nasıl da bilirim
bir haldır gözlerin tuhaf
ayak basılmadık vadidir
sincap sekişli cin
amanoslar da kaçak
ucu sivri bıçak
oyar yüreğimi acılarca
oysa ben nasıl da bilirim
bedevi çadırlarında
sevdalara vardı varacak çocuklara
anlatılan bir öyküdür güzelliğin
sağanak yağmurlarda kuyulardan çıkrıkla çekilen
o çiçekten damlayan su ya benzer
bollukta da aranır yoklukta da
onsuz olmaz
yaşam soluksuz olur da sevda sensiz olmaz
gel
böylece dur
ne söz söyle
ne bak
ne de gül
gözüm saç görsün
gözüm yüz
gözüm el ayak görsün
özlemişim seni görmeyi
her akşam
çocukların
uçurtmalara yüklediği birkaç yıldız
ve yüzün
geçer geceden
ürperirim
o sağanak bakışlarından kaçacak yer arar
soluğuna dek gelip ezilirim
ne bir mum yak karanlığa
ne sesine ses ver
senin o kokuna yıllar yıllar öncesinden gelirim
hasretindeyim
bir bilsen beklemekle geçmiş kaçıncı bahardayım
bir bilsen kimlere aşk taşımaktasın güzelliklerinden
2006-12- 02