24
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1506
Okunma

Eylülün sarı saçlarıdır dökülen eteklerime
Bir ince çizgi arasında efsunlanmıştı aşk
Pastel renkli ihanetler çizmişti alın yazıma
Heybeme doldurduğum, evvel zaman kahırları
Demir taraklar batar sancılarına
Bir asi küheylan sıçramasıydı gülüşlerim
Düşen suretime
Sen, koca yürekli dev, mademki; iki dağ arasında kaldı esaretin
Onurun kılıcıdır boynuma dolanan
Ben, eğdim başımı yere, dervişin izlerini sayıyorum
Kızıl bakışlı kartallara, emanet ettim yarınlarımı
Gece, kısır yüreğiyle bekliyor şafağı
Seni, "sana" bırakıyorum, bin yıl uzak kalmış sanrılarımı
Gidiyorum kül yangını duvağımı toplayarak
Yolcu yolunda gerek…
Gidiyorum
Gidiyorum
Gidiyorum…
Bir günebakan çiçeğiydi belki de; tutsak kalan bakışların
Öncesi -sonrası olmayan muştulu yenibaharın
Bil ki; hazan düştü toprağıma, erken kurudu bağım
Hep, yaban gülü açtı gül bahçemizde, dikeni batan yüreğime
Mecburen attım gözlerimi yeddi/emine üzgünüm yar!
Olmadı ol/duramadık...
Başaramadık!
Düştü avuçlarımızdan, taze gelin yaprağında aşk
Susuz geçti yaz,
Kurak kaldı toprağım kurudu gönül dağım
İndim yücelerden," o" karanlık dar mahzenime
Kokluyorum; nemli duvarlardaki yosun kokusunu
Gam çürüten yüreğimin!
Sardım kefenimi bedenime
Gidiyorum...
Bilirim, hiçbir yol başladığı yerden bitmez!
Patikası, sapakları vardır eğri-büğrü
Yolun sonu, ya dikenlidir ya da; bin bir renkli türlü türlü
Ayrılık otu yetişir girdabında
Sen, nazlı Mihriban “lale devrine” sürgün çıktı pusulan
Topladım bana ait kalan tüm kırıntıları
Sanma ki!...duvarlarında bıraktım parmak izlerimi
Uzun ince bir darağacında haykırdı nidalarım
Türkülerimin yanık sesiydi ısmarladığım yarınlarım
Yak, bana ait kalan tüm melodileri asr-ı hüzzam eseri
İşte gidiyorum!
Bir zerduş-u serseri...
Bir tek saksıda yeşeren kaktüs dikeni asılı penceremde
Yürüdükçe batsa da nasırlarıma
Battığı yerde gül biter acıların
Yeniden…
Yeniden...
-Yolcu yolunda gerek-
Ümmü AŞCI