10
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1973
Okunma

neydi paylaşamadığımız vuslata çivili yürekte
hoyrat bir gençliğin
kurgusuz düşleri üstünden nemalandık sözde
yalancı bir ömrün neyini bölüşemedik
bıkmadan baş vurduk duvarına
pervasız baskınlar düzenledik
aşk yurdu’nun toprağına
ateşlerden emzirdik hislerini
talihsiz işkencelerle
kıskançlığın askısında tuttuk
aşk’ın ellerini
kaç nefes boğuldu sana gelen yolda
haberin varmı
en geniş mekanlarda yaşadık
en sığ ayrılıkları
direnemeden haksızlığına
sevgiyi inkar yeminlerimize kattık
birbirimize
çoğaldığımız kadar kaldık
çelimsiz bozgun kelimeler yuvalanınca dilimizde
başaramadık işte
ihtirasın ipek peçesi indi gözlerimizde
ömür ortasından yeşeriyor zamanın kırıkları
yitik bir aşk artçısından öylece
dillerde titriyor zaman
bir ikindi serinliğinde düşen
gece gündüz arası bir renkti gözlerin
pişmanlıklar ne kadar da yoklasa nabzı
emanet umutlar beklenecektir
sabah çığlıklarından
kuşların...
mevsimlerin üstünde bir yorgan
ıtırlı bir kaktüs yaprağı
ağlar gibi gülen yüzlerde kalsaydı biraz
dostluğun bırakabildiği soğuk kırağı
hiç konuşamasa da içimizdeki dilbaz
şimdi zamanın her doğrusunda sen yoksan
sır yumağından kalkmayacak demektir baş’lar
suçlu masum hafiyeliğinden bihaber
dolduracaktır mutlaka çukurlarımızı
dağlardan kopan
o sihirli tümce kılığındaki taşlar
biliyorum...
Faruk Civelek
5.0
100% (14)