54
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
2543
Okunma

/ankanın vurulduğu destursuz topraklarda
riyasız bir göğün göğsünde uyuyor zaman/
efkarımın gamlı gülü yüreğimdeki çisede susarken
dağlanmıştı debelendiği sonsuzlukta
saçlarımı yolarken tek tek rüzgarın pençesi
bir bir dökülüyordu kirpiğimdeki
iklimi mavi taneler
bugün atlasın gri örtüsüne hapsettim
çocuk yanımın en coşkulu zılgıtını
ne şiir
ne yaşam
ne de güneştir artık
gamzelerime gülüşünü ekecek olan
hadi hüzün gir koynuma…
yağmak ile yağmamak arası boşlukta
yalnızlığa soyunan tortular oluştu
kuytularımın en mahrem soluğunda
sonrası
çığlığın sükuta serenatı
ki savruluşun paşası gelse yıkamazdı
ruhumun tepelerindeki en cesur rengimi
nereden bilebilirdim ki
bir üfleyişin umudumun kıblesini yakacağını
zirvemdeki pişmanlıkları
bir dağın yamacında hüzün olarak büyüttüm
artık ne şiirin duvağı örter yangınımı
ne de şehrimi saran serseri gülüşler
ruhumda derinleşiyor sığ bir ıslaklık
denizlerim kurudukça yanıyor
içimdeki çocuğun saçlarındaki yaşam
tut yüreğimin yamalı masalından ey ebediyetim!
birazdan
ezgilerimin çırasını yakacak
suskumdaki mahkûmiyetin kangren nefesi…
Mehtap ALTAN
08.08.2010