7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1655
Okunma

Nal kesiyor kısraklar, kovalarken düşümü ;
Bir mıh gibi yaralar, hayatın izdüşümü...
Güneşi eteğiyle çağırıp düğünüme ,
Işıkmış, karanlıkmış, aldırmıyorum güne.
Gamla karılıyorum, aziz gözyaşı gibi ,
Okşuyorum hayatı, bir çocuk başı gibi...
Öperken gözlerinden açılmış laleleri ,
Karanlıklara kurmam efkardan kaleleri.
Geçmişin tortusunu gezdirsem de içimde ;
Savururum rüzgara, her gün başka biçimde...
Binerim terkisine, dizginlenmiş bir atın ,
Yüzüne haykırırım, hatasını hayatın...
Savurup saçlarımı esen deli rüzgara ,
Göğsümü geriyorum amansız dalgalara...
Dost dediğim, gelmeli, kendini aratmadan ;
Sevgiyi sunmalıyım, ölçmeden ve tartmadan...
Yeşil dalın üstüne, nasıl yakışırsa gül;
Gülüp eğleniyorum, verip kendime ödül...
Uçuyor gönül kuşum, bakıp yüksek dallara,
Gitmeye zamanım yok, çimenli yaylalara...
Kendim kurtulmalıyım, yine kendi yasımdan ;
Her şey ayağa kalkar göklere sevdasından...
Dünyadan çok geniştir, gönül dediğim yayla ,
Takas yeridir dünya; değiş zoru, kolayla.
Her gün özlemektense, giden gençlik çağımı ,
Her gece öptüm ayı, ıslatıp dudağımı...
Giyinerek güneşi, bir bahar gibi ışı ,
Unut gitsin dağına düşen son kara kışı...
Hayrettin YAZICI