32
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
3702
Okunma

Gece ;
Henüz soyunuyordu siyah bedeninden sessizce
Son bir hışırtıyla buruşuyordu beyaz karanlık evrende
Korumasız kuşlar sinmişler umarsız bucaklara
Cins cins haykırıyorlardı kara kahkahalarla…
O beyazsı karanlığın kucağındaki gecenin ejderler sesleri
Zuladalar hepsi de şimdi
Kim bilir onlar kendi akıl dillerince,
Ne tür acıkılmış ölüler düşlüyorlardır kendilerine…
Güneş ise ;
Meşguldü ufkun uç noktasında sarı sancılar içinde,
Yeni bir sabahla can veren son koyu bulutları yıkmakla
Meşguldü siyahtan damıtılmış yeni bir ak gün’le
Oradan da kurşuniye dönüşme işiyle…
Bana gelince ;
Ben kuytu yalnızlığımın sarmalında inleye inleye
Raks ediyordum acıların tam göbeğin de
İçimdeki siyah fonun tezgahı eşliğiyle
Ve dokuna dokuna yüreğimin paslı bam teline !
Hala da ayakta durabiliyordum kan kaybede ede
Üstelik bin yıllık ölüm uykusuzluğumun cehennemiyle
Ayılmaya çalışıyordum,
Simsiyah düşlerimi örten beyaz ay lekesi sayesinde…
Bendim o kaynayıp duran duygular yüzünden donmakta olan
Ve sırdaş odamın penceresi önünde zorlukla soluyan
Ölümün emrindeki çalınmış saniyelerimi bile ,
Sonuna dek harcamak için amansızca fırsat kollayan
Oysa ben,
Çoğu kez nafile yol almakta olan
Bu girişin iki çıkışı vardı, biri kapısı acılarla tıkanan
Diğeri mutluysan biraz olsun aydınlanan…
Ben;
Üçgen bir dünyanın yoğun bakımında inlerken
Bu durum da bile rahatlıkla terk edilebilen
Nefesini anılarından ödünç alıp ancak yaşayabilen
O bahis konusu insan işte şu an ki ben
Bendim her türlü sevgiye muhtaç yüreği hep susuz gezen
Mahrum yaşayan bir vefasız aşk’ın jestinden
Bendim işte o ben…
Elindeki eksilerin ip incecik yağlı urganı ile,
Sonuna dek gerilip yaşama şansı kısıtlanan
Ve gün geçtikçe de yaşama şansı hızla un ufalanacak olan
Gündüzlerin aydınlığında kolay yaşamak yerine,
Teselliyi gecenin karanlıklarda yakalayan bir ben’dim o ben !
Yaşarken mazi kokulu dünyanın solgun bahçesinde
Yaşamla bir küsüp bir barışan
Yerin de,göğün de bu dünyanın ben olan
Mutluluğunu ayrılıkla takas etmek zorunda bırakılan...
( II )
Ben yitik bir sevdanın VEDA bakışlarıyla uğurlanan
Heyecan ve umudun her raundunda yenikliğe yollanan
Ben, ayrılıkların bir türlü eskidemediği can !
YANİ O BİYONİK İNSAN !!!...
Ve hala da anatomik yapısında güler yüzlü bir ENDAM !...
Adeta ölüme karşı METALİK HÜCRELERLE yaşayan
Noktalanmış bir aşkın namlusu karşısında durmadan horlanan,
Çoğu yitik yazgılarıyla savaşan ben ki yanıp duran,
O KOR ADAM !!!...
Kör iğneli bir kundakta büyütmüştü aşkını
Umuda doğru emekleye emekleye yol alan
Bir sancak olurdu hep elinde mutlu mutlu dalgalanan
Çünkü sindirirdi ayrılığı o içine yıkılmadan
Her acıya karşı varım diyor ve devam ediyordu hayata hiç yılmadan...
Sana ulaşabildim nihayet tüm icatsız türlü engelleri aşa aşa
Seni aradım hınca hınç düşsel ajandam da
Didik didik hedeflemiştim kendimi sana ısrarla
Anıların takvimsiz yapraklarını bir bir saya saya
Her geçen günün gece yarılarında
Gün gün,saat saat ve hatta,
Saniye saniye,dakika dakika,
Saliseler bile vardı seni bekleyen tüm uçsuz taraflarım da…
Hep sen vardın ben de yıllanmış bir sevda tadında
Aklımdaydı o bebeksi yüzün, ölüme yakın olsam da, yine aklımda
Sevene türlü sorunlar doğurtan sen ki oydun sanki yaradılışça da
Vahşi ve ürkek bir kedi gibi sen ki ustaca
Ancak mutluluk garantili bir yüreğe dahi nadiren sokulgan
Sorunlar sonrası her çıkmazda ortadan kaybolan
Sen vardın rüzgarlarımın yanık esintili kanatlarında
Seven bir yürek vardı bir nebzecik gülüşünle hemen coşan
Binlerce ben vardım senin bir benine karşılık oysa,
Anıların bu uğultulu ormanında
Daha çok sen’lerle ben karışımı yapışkan bir ruhla,
Hasılı, tek beden de ikimiz vardık bu zaman tomarında…
Eskiyordum derinlerimden akan uğultulu seslerle
Eskiyordum seni görmeye görmeye
Paslandırmıştı düşlerimi anıların giderek ben de
Soymuşsundur o gizemli ruhunun sen şu an belki de,
Nihayet öylesi uzun bir ayrılığın yorgunluğu neticesinde
Siyah tenli bedeninden sıyrılırken böylesi bir yenik gece !
Sabahın körpe ışıklarıyla daha da çoğalıyordun bugün sen yine …
Sessiz bir çığlık gibi bağırıyordu orman karşımda,
Mazide kalan bir KARA SEVDA’nın ayak seslerini
En yükseğinden sessizliğini kısıp fısıldarken kulaklarıma
Bir buse konduracak gibi oluyordu bazen o kayıp sevda
Böylesi ölümcül sessizliğin çığlıkları içinde
Bakıyordum yeşil yeşil soluyan karanlık ormana
Mor yüreğim şu an dev benzeri bir heyecan komasında
Ve artık kucaklaşacağımı hissetmeye başlıyordum O’nunla...
Ölümcül sessizliğin algıladığı anlamlar şimdi
Son hızla deşifre oluyorlardı bir bir vede iki iki
Dışarıdaki ayak fısıltılarının ak tenli şifresi
Çözülmek için konuşmak istiyorlardı benimle sanki...
Nihayet bitiriyordu Tanrım,karanlıklar bitiyordu !!!
Yalnızlığımın böylesi bir amansız yolculuğu
Artık her türlü umuduma yeniden nefes aldırabiliyordu
Ta en başlardan beri o’nun o SUS olan dili,
Susmuyordu şükür ki,artık hiç susmuyordu ?
Çünkü şu an o çığlık çığlık ve tak tak’larla sürekli kapımı vuruyordu !
An itibariyle de tam da karşımda duruyordu !
Ve ilk söz olarak da bana,
Nihayet “SENİ SEVİYORUM ” Diyordu !!!….
İ. Hakkı Gürcanok
05/Temmuz/2008
Ş İ L E
5.0
100% (23)