7
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
1773
Okunma

üç elmayı ısırmamıştı hayat
kapının tırkazını açmadan önce
bekli de dikerken ilmeği
yüksüğü de yoktu parmaklarında
ondandır bir tarafı yamalı kalışı
çiğdem çiçeklerini toplarken yaban diyarlardan
battı dikeni avuçlarına
sokak diplerinde ekmek topladı kimi zaman
ya da bir sarhoşun mezesinde beşamel sosu
kimi zaman da;
kaymaklı dondurma oldu tadından yenmez
hep bal da yenmez ki her gün sofrada
daldırınca kepçeyi ne çıkarsa bahtına
tadına parmak çalana
aşk olsun.
/iğnenin yurdusuna ip oldu ucu sonu düğümsüz
içti ecel şerbetini âdem, sanmayın ki ölümsüz/
boş bir tencere gibi yuvarlandı kapağını bulana kadar
sarp kayalara çarpıp, engin denizlerde boğulmadan
ipek yolunu aştı, bir devrimci ile yoldaştı
lakin;
ne felsefeyle arkadaş, nede tasavvufa ulaştı
ince işti
işte!
attıkça sırma dikişini kadere
bir yerlerinden hep attı…
şükür- zikir- tefekkür
Müsta/hak’tı.
ama;
güncesi ruhundan aktı
dibe vurunca heybenin gözü
hemen terazinin kefesine kahır attı
su aldı söküğünden derken, hepten dibe battı
ölçerken boyunun ölçüsünü terzi
ya dev idi/ ya da cüce
uyduramadı bir kılıfını
zaman ise;
illet bir kefere
kalleşçe su olup aktı.
-kırık taka gibi su almıştı her bir yerinden
yalpalayarak yürüdüğü kısa e n d a z e s i n d en-
onulmaz yaralar aldığı gibi
yunus gibi yüzdüğü de oldu tabi’i ki…
ipi saplanmış iğne elindeyken
ister bol at teyelini /isterse çift dikiş
marifet ustasında…
altı üstü beş metrelik bez idi kaputtan
doldursan cepkeni deveyi yutsan hamuttan.
nafile!
bir zerreyiz hayatta
gerçek aşk hak’ta
gerisi yamalı bohça
t e f e r r u at’ t a…
5.0
100% (10)