1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1377
Okunma
Duruyorum ben,
karanlık bir kaldırımda
yalnız bir taş
ve adın
ve sessizlik konmuş dilime
içindeyim
ama sen girmiş benliğime;
varlığım
uçsuz bir çölün ortasında
yok olmak üzere olan
bir su damlası kadar
muhtaç sana;
hiç bu kadar yok olmadı
zaman bana.
yorgunum,
sık sık rüya görüyorum gibi,
yalnızlığa dalıyorum;
anladığımdan başka
her gecenin karanlığında
yine sana kalıyorum,
acılar içerisinde değil,
sessizlikten ölüyorum.
Yok oluşun başında durdu yüreğim,
istediğim kadar değildi
becerebildiğim;
bir bir dökülen
yıldız kırıntıları kadar kaldı
gecenin içerisinde benliğim,
ağlıyor aslında
herşeyi gördüğünü sanan hayallerim,
istediğim
her varlığın üzerine koyup,
istediğim birtek sensin.
Kapısı açılmaz oldu,,
yüreğimden kilitli
gözlerinden dilimli
bir an kaldı;
ama bu ne beklediğim,
ne bulduğum,
sadece sonsuza kadar istediğimdi,
aslında,
aslında seni sevmeseydim;
şimdi benliğim dağ,
hayallerim çakıl taşları
yüreğim volkan oldu.
Git artık desem,
benliğimi bırakıp
hayallerimden gözlerini istesem,
o hep seni beklediğim
sabahın güneşle kuçaklaştığı yerden;
yine gelmessin,
yine ben
yok olan bir hayalin peşinden,
ıssız gök yüzünde
yalnız bir kuş gibi
yeni, yeni çaresizlikler çıkarırım
yüreğimin derinliklerinden,
ve koskoca bir yalnızlığa dalan yüreğim
göz bebeklerinden
bir küçük umut
beklediğim.
aslında yaşayıp duruyorum,
yiyorum, içiyorum
yürüyorum,
koşuyorum,
bütün bu insanların arasında
hergün yeni uğraşlar buluyorum,
ama her akşam
birtek sana kalıyorum,
birtek senin hayaline yalvarıyorum,
günün ilk ışıkları ile bana kal
benim ol diye
uykuya dalıyorum.
11 NİSAN 2010.
Nihat BAĞCI