15
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1342
Okunma

tam on iki yaşımdaydım
ve hâlâ gün gibi hatırlarım
izmir’di/ fuardı/ lobisiydi efes’in
tam önündeydik asansörün fiyakalı kapısının
okşamıştın "nasılsın küçük kız?" diye sorarken
upuzun saçlarımı...
sana sessiz/ sana küskün/ sana tutuk...
sevecen gözlerinden saklamıştım
küçük kız demenden doğan hayal kırıklığımı
on beş sene kadar gecikmiş olsa da
işte şimdi geliyor sana cevabım:
kadınım barış abi/ hem artık kısacık
boyamadığımda ankara’nın kışlarına benzeyen
o upuzun saçlarım
hayatımın perdeleri kadife ama malum/ kalın...
birkaç mısraya aralayabildiğimce mutluyum
mutsuzum yaralayan hayatı karalayamadığımca
o gece neler neler oldu ah!..
öğrenemeden çekip gittiğin dünyanın
paralayamadığın bir haksızlığıydı yaşadığım
babama kızma n’olur
onun değil hayatın elleriyleydi
saçlarımdan tutulup da duvarlara savrulan başım
duyamazdın/ çünkü kalındı duvarları
efes’in pek havalı odalarının
ve bu defa da duyamayacaksın
zira eminim ki senin...
uzanıp içine boylu boyunca yattığın
mezarının mermerden taşları da kalın
o gün uzun saçlı başıma ellerini vermiştin
alamamıştım.
bugün bana saçlarını ver
başıma değil;
o gün bugündür dertli olan bahtıma takacağım!
JD