13
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2059
Okunma

bir zamanlar
bakır cezvesinde köpüklenip taşan
yandan çarklı
bıçkın
babayiğitti sevdalarımız
zehir zıkkım bir tad kalmıştır artık dillerde
paslıdır adımlarımız
çakır diken gözlerimiz
tetanoz hummalarında çatlamıştır dudaklarımız
vurgun yemiştir cümle damarlarımız
...
elekler
sıvası dökülmüş duvarlarla hemhaldir çoktan
mevsimsiz karlara duçardır saçlarımız
bir zaman yeri göğü inleten biz değil miydik
neden duyulmaz oldu avâzımız
derler ya hani
gönül ne kahve ister ne kahvehane
gayrı bundan böyle değil dost
sevdâ bile bahane
ölü bir beniz gibi sararmıştır mısralarımız
...
sırtımızı duvara verip de kükrediğimiz yıllar
ve o yıllarda
baskın üstüne baskın yiyen inançlarımız
ah dost
ne oldu bize ki
şimdi bunca yılgın ve yorgun dualarımız
korku mu
yılkı mı ahval
yangı mı bu tenlerimizde zımpara acısı
ve alev alev
eski bir gençlik hikayesince özlenen
efsâne misal davalarımız
el bilmez
biz biliriz
yere eğilmesin diye yüzlerimiz
kurduğumuz sahbada kendimizi
kaç mevsim
kaç gece
sorgusuz sualsiz kaç kez asmışız
…
unutulmuş ve küllenmiştir mangal yüreklerde
bakır cezvesinde köpüklenip taşan
yandan çarklı
bıçkın
babayiğit sevdalarımız
Ceyda Görk