21
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
3276
Okunma

Ruh-i zâr’a
Hicran yüklü yılların, nefesinde hıçkırık,
Yaraların yarası, yorulmuyor ruh-i zâr.
Saymadım kaç gecenin, ümitlerinde kırık,
Ne yapsam da sabaha, varılmıyor ruh-i zâr.
Hasret siyah yüzüyle, visale gerdi perde,
Sabrın sabır taşıyım, bıraktığın o yerde,
Kim demiş katran gece, sadr-e şifadır derde,
Fecrin kör dişlileri, kırılmıyor ruh-i zâr.
Hani bir andın vardı, ağaç sırtında kalan,
Ağaç kabuk bağladı, hatıralarda talan,
Tescilli divaneyim, doğruyu boğdu yalan,
Bentlerimden taşan su, durulmuyor ruh-i zâr.
Senle ben çığlıkların, uhdesinde kalmışız,
Hasret kazan biz kepçe, girdaplara dalmışız,
Ses telimiz donarken, ateşten hâz almışız,
Zamanımız tükenmiş, kurulmuyor ruh-i zâr.
Hani o ağaç var ya, altında sustuğumuz,
Dallarına geceden yıldızlar astığımız,
Samanyolu yorgandı, yıldızdı yastığımız,
Şimdi yıldızlar bile, görülmüyor ruh-i zâr.
Yıllar sonra yeniden, belki o ana dalmak,
Kimsesiz limanlardan, belki de demir almak,
Bize düşen sadece, gözyaşlarında kalmak,
Yorgun yapı taşları, örülmüyor ruh-i zâr.
Ve bugün hâlâ sensiz, baştanbaşa tasayım,
Vuslata ferman biçmiş, değişmeyen yasayım,
Şeb-i Aruz gibiyim, rint elinde asayım,
Maşuk-u pervaneler, sürülmüyor ruh-i zâr.
Ah sen küskün manolyam, hüzün bakışlı kuğum,
Kim bilir ne haldesin, yüreğin boğum boğum,
Çoğun içinde azım, azın içinde çoğum,
Can cânâna bir ömür, darılmıyor ruh-i zâr.
Son hüzün voltasıydı, Sarıyer’de o gece,
O gece saplanmıştı, bakışlara bilmece,
Yıllar sonra yeniden, seni yazarken hece,
Kaleme akıbeti, sorulmuyor ruh-i zâr.
İğnelerin ucunda, öksüz yatıyor canım,
Bir yanım yıkılmıştı sırada öbür yanım,
Aynalarda paslandı, Makberî’ce hicranım,
Gölgelere kefenim, sarılmıyor ruh-i zâr.
Makberî – Ahmet Akkoyun….18/01/2010……23:35….İst
Not: Şiiri seslendiren değerli gönül dostum Mustafa Eren’e selamlarımla