8
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2833
Okunma

Umut yılların hangi yaşındadır?
Ben söylemem, yanı başında sor!
Seni takdir edicin
”Kimdir o?”
Cevap verdi genç
Aşikâre
O vakit küt küt kalbim atar o an işte emret ki öleyim
Umar göğsünde şefkat bahşedeceği feyiz
Sevgi sübut buldu üzerine yapıştı kaldı
Bildiğimden beri
Öyle bir yürek ki ne dibi vardır, ne bitimi
Öylesine som, nadide, ötesi pinhan
Ne olduğunu bilirmisin?
Birlikte namzın ritmini tutarlar
Neyzen bakışlı
Yekta bir kalbin meyhanesinde
Mest bir tadımlık
Derde dermandır al bu meyi yirmi altı hazan beklet ayazda iksirlere kat
Şefkatin gözlerine yağmurlar dolu
O olmasa bu hengâmede kururum
Çaresiz devreler umuda yenik düşmüştü
Yaşam bu! Şüphe başlangıçtı
Ruhundaki bir gedik çukur gönül tezgâhında
Hele gel gör ki
Narin, ince yapılı şuh
Minnacık bir kadın yüzünde en çaresiz sızı gözyaşı
Izdırap efsunuyla dehşeti gevşetti
Emeğin boşadır deydirten
Hem de Azrail’e adını değiştirten
Görevini unutturan
Hani bilmek istersin ya
Bu suret hülasası rahîm ile Leyla arası
Her hâlde o zahîr işkilsiz elbette
Belli
Bi güzel, bi de çirkin mi var
İkisi aynı şey mi acaba?
Ne söylesen boş
İlmim Allah’ın tecelli ettiği kadar
Hadi Leyla söyle sen
Söylemesen kim ne bile
Şimdi bütün mesele
Kul bahtı sığdırılmaz ki bir kaç satıra
Elçiye ne hacet
Gönül perdesini arala görünsün gerçek
Asi başlı, küf yeşili firuzeni bakışlı
Ümmi yıllara saydırmadı yaşı
Dünyadan sıyrıldı en temiz içi
Her lahza başka bir sebi, suret yaşı ikiden fazla, beşten az
Gün geçtikçe görünüşü daha bir saydam
Bezekçinin hüneri, saçın iki teli flu ak
Umurunda değil cihanın cezbesi
Say ki Yaradan’ın yalancısıyım
İncindi dünya, adı bozuğa çıkmıştı
Umut dünyası hattatlığın mirası
Yüreğimde hummalı bir tadilat başlıyor
Restore ettik, hattatlık vasfını kazanmıştık
Yılların ayları, ayların günlerini renkle isimlendirdik
Keyfe keder ve neşeyi ekleyerek bir yolculuğa adamışız yüreği
Bir tarafında dar ve uzun geçitler
Bir tarafında umudum ve ezilmişliğim örseler düştüğü yeri
Bu labirentin derin dehlizlerine aldırmadan
Gökyüzünün mavi yazmasını boynumuza bağladık
Tek biz yaşıyormuşuz gibi
Yeni güne başlarız
Gümüş rengi bulutlar arasında kamaşan sularda parçalanan güneş
Hazzının parıltısı ummanda dalga dalga koyu mavi
Sanki biz suyu yarıyoruz
Uzun süredir gökkuşağının binbir rengi ile ikonaları bezemiştim
Her vakti meşk defterine nakışladıklarım
Hayatin koridorları bazen sis içinde
Yakamozlanan rüzgârlarla sürüklenen lacivert
Günlerde camgöbeği, nil mavisi de var
Yıllarda manolyaların taze çiçeği
Erguvan ağacının mor salkımlardan istem dışı düşen tuzlu sular da var
Hüzün ikonaları ile bezemiş
Efkâr mevzide ifrat ile tefrit arası
Anlaşılmaz bir ifşa vakitti şimdi
Uzanmış kızıl gece perde perde müşkül
Biraz okyanus yeşili, biraz lacivert ve tan kızılı
Renk renk kadehime döktüğü şarap
Ötesi özge özge, işte her yudumda biraz sen
Edepli ölüm ruhunun mahzeninin merdivenlerinde
Zihnimizin bir yerinde ne yazık ki hep bir korku durdu
Yudum yudum tekrar böğrümde buluştuğunda
Genzimin ince sızısında umut var
Zerrecikler göz kenarlarında tutsak bir azap
Kâh tıkandım kâh doldum, sakın ağlama, tembihliyor usulca
Şaşırmış gözler mavi bir durgunluk adına
Çağırın bakın dolun ay loş aydınlıkta
Efsunla sızan ışığı beyaz tülünü gerdi
Yüzü gül fırtınası huzmeleri kirpiklerde yakamozlandı pırıl pırıl
Ezinç isyanı
Her an, her şeyi yöneten
Kul Rabbine tâbidir!
Duyulmasını istediği bir sesle
Ey "Rab" beni sınandın
Gözünden düştüm mü? Muzdarip oldum
Beni senden gayri bilen mi var?
Çünkü inciniyorum
Çünkü ağırıma gidiyor
Hâlim
Hayat birkaç çehreli, ben hilkat garibesi
Görenler saç yolduran, hezimetle ümitleri durduran
Yaratmasaydı dememek için
Şükretmesini öğrenecekken
Zihnimin eşiğinde düşünce
Biliyorsun benim bu denli yüküm var
Haddinden ağır!
Leyla yi yordu bu hâlim
Hak buyruğu
Hicap ettim az dinle!
İnce ruhlu gark etme sus!
Sen meleklerin öteki yüzüsün
Lakabıyla tanırsın
Tevazu yüreğin içinde dünyanın en ünlü analığı edepti
Sırça göğüsten iksir içtin
Nedamete yandıkça kişiliği sirkeleşmedi
Ona sabrı sen öğrettin
Bu balkıyan sabrın sonsuz manaları hikmeti senin
Böyle bir keyfiyet vukuunda
Binlerce yıldızcık parlar her birinin var hayırlı bir türlü ibreti
Kem zamanda
İbret sadık bir dost gibidir
Sallar sirkeler kendine getirir
Hani yaşam öğütlediğinde kelimeşinas
Fâniliğin hazin cilvesinde
Ölümü düşün mümkün olduğu kadar
Ebediyetin başlangıcında
Kalpler sürgülüydü fani oluşuyla inatlaşarak
Sana canı veren ben
Ey temiz yaratılışın biriciği git şimdi, Leyla ile sen
Emin eldesin, bil!
Sevgili yâr
Tanrı yazdı romanı sen kahraman ben yâr
Oy dilsizim
Yegâne ruhundan bahsetmeyeceğim hiç
Ağzında hala bebek nefesi
Sen ezgiye peçesin, ezgi de sana perde
Sevgi serim aşkın harcı alnımın duldasında umudun menevişi mabudum
Üç mevsimden uzaklaşırken göz kırpımlık bitmek üzere kasım
O gece yıldızlar yedi renk gök ışık yumağı
Kasımpatılar boyun eğdi kutup yıldızına
Sarhoş gecenin siyah saçlarında melodi cümbüşü
Balerin kar taneleri ahenkle rüzgârın hazında dönerken
Bir umut örtüsü örttü
Şavkı göğsümü dağladı
Yorgun iklimlerin sağanağında yılların rampalarında
Pus umuda bulandı hilâl süzüldü ay duruldu yorgun değil, hüzünlü asla
Tanrı’nın kudreti! Muhtaç olduğum kadar
Mevcuttu
Tünemiş ihtiyarlık intihar etti
Şahidim
Öznel güzelliklerimi içtenlikle dile getirsem
Kızımın âşık olduğu yaştayım
O küflü gözlerine yazılan kafiye yüreğimde yeşerdi
Taze yanakları gene eski nadide bir şarap gibi lal
Umut mısraların mahremlerinden idi nihan nakışçı
Yüreği fışkırtır yanıtın verir
Sıralanır, dizilir, mısra olur
Yumru olur oturur, ahhh yürek hep aynı yerden sızın
Ben aslında yalnız senin şairinim
Eyvah, fırçayı tutamıyor efsunkâr parmakları nakkaşın
Soytarı yılların nasırlıdır yüreği
Sallandık silkeledik yirmi altısını devirdik oğul!
Doğum günün kutlu olsun umudum
Tanrı’nın yazdığı tabiattan hiçbir şeyi hak etmedim seni hak ettiğim kadar
KAYIP YALDIZ
Switzerland; 30 Kasim 2009
Resim: KAYIP YALDIZ