yaşanmış aşklarım tercüman olsaydı bana hayatımda
kestirme aşkların rotasını daha çabuk çizerdim
oysa
herkes kendine kadar merhemle çıkıyor yola
talan,
sahipsiz gözyaşları,
ağlamak içine katılmış eskimiş
geceye
parmaklarımın ucu değmeden hissettiğim ten
değse de hissettirmeyen olmuş
buğulu ve kan
kırmızısı bir türkü dudağımda
katran zift terkibi tadı
çoktan yapışmış da aşındırmış damağımı
rahmi kuru meyvesi çoktan taşlanmış ağaç gibi
gözaltlarımda kamçı izi
yol yol çaresizliğim
kulaklarımda masallardan fırlamış prenslerin nağmeleri
bir karış sakalla çığırtkanlık peşinde
çarşafları kirli hayatımda
uykular düşsüz debeleniyor
her şey, hiç olmuş
yüzsüz yüzlerde çekilmiş tumturaklı ifadeler
endişe gerektirmeden durmuş bir saat
nerde başlayıp da
nerde biteceğinden habersiz ritm vuruyor
uzun
zamandır
vitrin süsleri gibi tiril tiril sensizlik
bahçelerim tarûmar
taammüden biçilip kesilmiş
toplamaya
vakit bile bulamadan
dürülmüş avuç içi
sevdalar
çırpındıkça batmak bu mu?
geceyi ayıran mabeynlerde
kehribar inancım eteklerinden kusuyor artık
martılarım göç ediyor
sonra ben düşüyorum
bıçak ağzı yalnızlığımın üzerine
galiba ölüyorum
şu ara anadan doğma yalnızım
türbelerime dileksiz mumlar dikiliyor syrus