3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
918
Okunma
Son kırağı olduğunda
küçük yavru kurbağanın
bir çiy tanesi vücudundan süzülerek indi
siyahımsı biraz da yeşile çalan
kuyruklu bedenini okşayarak..
Sazlıkların çevrelediği
o küçük su birikintisi
okyanus kadar genişti
yarı yeşilimsi
ıslak dünyalarında..
Balıklardan dostlar edindiler önceleri
onlara bakıp
belki kendilerini öyle zannettiler
düşünemediler
balık olmadıklarını
çünkü henüz çok küçüktüler..
Hepsinin gözleri yuvarlaktı önceleri
ama patlak değildiler
zamanla uzun siyah kuyrukları kısaldı
gittikçe tombullaştılar
yarı patlak gözlerle
birbirlerine dostça bakıştılar...
Değişim başlamıştı hepsinde
renklerinde
sıçrayarak yüzmelerinde
çılgın sevinçlerinde
kocaman yapraktan sahnelerinde
düşleri ıslak olan gecelerinde
Seyrederek mehtabı
sabaha dek süren türkülerinde..
Mutluydular
Ama çok mutluydular
su onlar için hayattı
doyumsuz bir oyun
tarifsiz bir tattı..
Ve bir gün sona erdi bu güzel oyun..
Günün süzülen ilk ışıklarını hissettiklerinde
geç fark ettiler hayatın bittiğini..
Umutsuzca son kez çevirdiler gözlerini
çelik kollu bir canavar döktü üzerlerine
onlarca ton toprağı
Göremediler yaprak evlerinin yıkılışını
fırsat bulamadılar ağlamaya .
Artık geride ne sazlık kalmıştı
ne gecenin tarifsiz oyunları
ne sabaha dek süren ötüşmeler
ne kurbağalar
ne arkadaşları balıkları..
Çok sonraları topraklar arasından
Sızarak yükseldi yukarıya
Güneşte bir ruh gibi parlayan
Bir kaç damla su..
Ve birkaç yaprak..