66
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
2227
Okunma


ateşe ve suya düşen keskinlikti yüzünün baharı
göç yağmurlarından savrulan
hüzün çiçekleriyle geldin
toprak kokuyordu saçlarının yağmurları
inip kalbimin ovalarına
içi gülen nergisler ektin
oysa aynalarda maskelerini unutan
yanlış suretlerin giziyim
suya düşen parçasıyım ateşin
sönmüşüm
çatırdayan sesiyim kuru bir dalın
kırılmışım
yalnızlığında konuşan ellerimin iziyim
sınırlarının tel örgülerine takılıyor şimdi
gözlerimin uçurtmaları
ekinsiz yüreğinin kurak iklimlerine
acı yağmurları savuruyorum
hırsızlığına yeltenip gülümseyen öykülerin
üzerime hiç olmayacak
mutlu sonları giydiriyorum
biliyorum
yağmur yağacak ışıksız kentlerimin üstüne
ve ben toprak kokacağım birazdan
dökülecek suya yazılarak çürüyen yapraklarım
eksik saatlerini ödünç aldığım mevsimler
hüzün dolu bir şiirin son mısrasında bitecek
geride solgun sayfalarda yer arayan öksüz mimikler
yaslı harflerim
yarası açık satırlarım kalacak
şimdi kessem bileklerimi
kırmızıya boyanacak satırlarım
öpsem gözlerini ölümün
kalemine ağlayacak parmaklarım
eyy! el değmeden göğsünün siperinde uyuduğum sevgili
içime fısıldadığım dualarımın cevabı
bu bir zemheri değil
karların üstüne düşen yıkanmış güneşin şefkatidir
hangi yana baksan
arınmış yüzleriyle omzuna konan parmaklarımı göreceksin
Faik Danışman
5.0
100% (2)