7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2031
Okunma

Nedim’in şiirinde,Dede’nin bestesinde,
Mehterin gümbür gümbür bağıran er sesinde,
Bektâşi’nin ’Huu’sunda,Mevlevî nefesinde
Bu mûsikiyi söyler kaç yüzyıldır ağızlar.
Toprağıma,suyuma sinmiş nice çağlardan,
Güneşin kızıl rengi çekilip de bağlardan
Akşamın garipliği süzülürken dağlardan
Bu mûsikiyle inler mor göllerdeki sazlar.
Yayladaki esinti,bu mûsikidir işte,
Bazen şuh bir gülüşte,bazen bir iç çekişte
Çobanın içinde o, her kaval üfleyişte,
Kağnının tekerleri, bu mûsikiyle sızlar.
Kutsal bir miras gibi,Milletimin öz malı,
Edirne’den Van’a dek,kulağıma dolmalı.
Atıverip üstünden gelinlik ipek şalı,
Bu mûsikiyle yürür pembe şalvarlı kızlar.
Ve engüzel bir sesten uzamış, uzamış da,
’Bir tatlı huzur’ alıp,yayılmış Kalamış’ta;
İnmiş serin denize nağmeler,susamış da...
O şarkılarla geçer bir ömre bedel yazlar...
Dantel gibi İstanbul,rengârenk Anadolu,
Kâh bir yalı bahçesi,kâh tozlu bir köy yolu
Yurdumun her köşesi bu mûsikiyle dolu
Onu söyleşip durur göklerinde yıldızlar...
ÜNAL BEŞKESE (1979)