9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1511
Okunma

Yaşamak öfkesini
Gömmeden
Toprağın sarı büyüsüne
Başağın buğdaya dönüşünü
Yudumlar mısın teninde
Sonra bilinmez gemilere
Ağıtlar yakıp
İner misin
Susuzluğun denizine
Bazan efsunlu şamdanların
Bakıp kahve falına
Bırakır mısın vuslatı
Yalancı kumruların
Şahitliğine
Gülen aynaların
Mağlubu olursa zaman
Ağlayan köşklerin
Rüzgarında savrulur musun
Sessizce
Yok..
Bu satılmış
Bir mavi masal değil
Çünkü hayat
Mavi bir sakal değil
Sadece camlarında kalan
Kan lekesi
Gençliğimin
Sil diyorsun
Maziyi gözyaşlarınla
Ama billur taneleri
Yanıyor şuhluğuyla
Bedenimin tarihine
Ben çıkamadım
Allah aşkına
Tut kolundan ruhumun
Korkunun kuyusundan
Çıkar kendi keyfinle
Zahire pazarında kasaplar
Kasap pazarında zahireciler
Bu gününde
Yada yarının da
Mahcubiyetimin
Ağıtımla halvet oluyor
Sır yüklü sıra gecelerinde
Bir kuşa bindik işte
Sırtımızda ayrılığın küfesi
Kanatlanmış kısrak
Biraz mahsun küheylan
Güler mi dünya dönerken
Çığlığımın kafesinde
Siyah gözlerine
Burma bıyığımın gölgesi düşmüş
Ey Yar!
Yani duygularım ehven
Yani yüz yıllık uykusunda üşümüş
En iyisi
Göğsüne kondurayım
Tütünümün busesini
Dudaklarım
Dün emanetti
Şimdi kiralık
Yarın satlık
Bİr asırlık köy kahvesinde
Çocuktuk ya
Şimdi büyüdükte
Ne oldu sanki
Cildimiz gevrekleşti
Sesimiz kalınlaştı
Ölüm uzaktı
Şimdi biraz daha yakınlaştı
Yılların en bohem kefesinde
Geri dönüş yok
Küfür yok
Lakin kafir çok
Sen en iyisi aç gezerken
Olma sakın
Ve görme
Hiç kimseyi doymuş
Hiç kimseyi tok
Yalnızlığın kesesinde
Ölüm bir fırtınaydı
Dindi
O gün
Senin gittiğin gündü