Çorum İlimizin Güzel İlçesi ALACA’ daki dostlar dâvetinden ayrılalı, bir hayli zaman olmuştu. Ozan İlo ile birlikte onun arabasıyla, Kayseri yolunda gidiyorduk. Yolculuk oldukça eğlenceli olarak devam ediyordu. Birden sohbeti benim telefondan gelen ve gittikçe artan zil sesi böldü. Telefonun diğer ucundaki, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dı, sesi oldukça yorgun gibiydi;
___ Alo
___Efendim
___Makberî sen misin?
___Evet, hayırdır Başbakanım
___Ya biraz canım sıkıldı, bir dost sesine ihtiyacım var.
___Neye canınız sıkıldı, nerdesiniz?
___Davos’ta
___Daha dönmediniz mi? Olmazsa döndükten sonra görüşelim.
___Yine görüşürüz zaten ama biraz dertleşmek istedim beni bir türlü anlamıyorlar!
___Ben de Çorum’un ALACA İlçesinden dönüyordum şimdi. Yanımda Ozan İlo var, onunda selâmları var size.
___Aleyna Aleyküm Selâm, benden de selâm söyleyin ona, sağ olsun.
___Tamam, söylerim. Buyurun sizi dinliyorum.
___Bu gün kü Davos zirvesinde, şu perez midir, çerez midir nedir, ona canım sıkıldı gerçi cevâbını verdim ama bizim yerli medya, onlardan daha fazla yahudi perver! Hiç millilikleri kalmamış, ne Devletin Âlî menfaatlerini düşünürler, ne milli duyguları var, varsa yoksa rant ve ticaret. İsrail ağzıyla yayın yapıyorlar!
___Ee.. ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz Sayın Başbakanım. Size bunu daha önce de demiştim, verin şu basın bölüm başkanlığını bana, seslerini keseyim dedim vermediniz!
___Vermek bir şey değil Makberi, ortalığı kırar geçirirsin diye tedirgin oldum, baksana her gün birilerini taşlıyorsun zaten!
___Ha taşlama dediniz de, ben yine bir taşlama yazdım. Hemde sizinle ilgili, siz anlatırken bende kıta kıta size okuyayım!
___Ne diyorsun, bu sefer de beni mi taşladın?
___Yok sayın Başbakanım, dinlerken hak verirsiniz, masum taşlamam ben!
Ozan İlo pür dikkat bizi dinliyordu, telefon uzadıkça onunda merakı artıyordu.
___Bak şimdi Makberi! Bu perez denen malum kişi konuşurken, elleri ayakları ile konuştu. Çapına bakmadan, koskoca T.C. Başbakanını sanki azarlar gibiydi. Dayanamadım, adamlar hem kan dökücüler, hem de masum rolü yapıyorlar. Sinirlendim, en çok da neye sinirlendim biliyor musun?
___Neye sayın Başbakanım ?
___Adamlar, öldürdükleri insanların kanları üstüne sıçramış diye nerdeyse ölenden utanmadan birde alacak talep edecekler! Bre bu ne densizliktir, Benki memalik-i Osmaniyye’nin vezir-ül Azamı, masumların hâmisi, zâlimlerin baş düşmânı, şarkın, cenûbun, şimâlin ve dâhi garbın hükümrânı, Âlem-i İslâmın pervergâhı Cihân şumül Osmanlının son temsilcisi Tayyip Erdoğan’ım! Çekirge kadar devletçik nasıl karşımda feverân edebilir?
___Haklısınız Başbakanım! Dün gece Televizyonda seyrettim zaten haklısınız, ben her zaman kalemimle yanınızdayım! Yalnız, size biraz kırgınım, başta da demiştim, o yanınızdaki coni patentli yönetici size el kol hareketleri ile müdâhale ederken, niye ona okkalı bir tokat vurmadınız?
___Âhh âhh.. açma yaramı! En çok da ona yanıyorum zaten! Bende vuracaktım ama Davutoğlu hoca uzaktan kaş göz yaptı, aman vurma elinde kalır diye! Ondan vurmadım, ölüp mölecek köftefor başıma bela olacak, hadi o da neyse ama bunlar virüslüdür elime virüs bulaşır onu düşündüm!
___Dinliyorum Başbakanım ha bu arada ilk dörtlükte geliyor;
___Hülâsa, ağzının payını verdim tabii.. o kim ki, bir Türk Başbakanının karşısında olduğunu unuturda densizce konuşur? Bu nâdanları ispanyadan kovdukları zaman aç karınlarını biz doyurduk bre!
- Bekledi bitsin sözü Perez artırdı hızı Oynadı ağzı gözü Hemen sezdi Başbakan
___Gel gör ki, bizim uzaktan kumandalı medya onu değil, beni suçluyor adeta, bu da ağrıma gidiyor!
___Siz merak etmeyin sayın Başbakanım, onların kökü Türk değil zaten. Yaraları da bundan! Onların sevdiklerini yerle bir ettin, perez sevdalısı bunlar, kökleri de ordan geliyor biz yanındayız!
-- La havle dedi sustu Perez zannetti pustu Birden fırtına esti Vurup ezdi Başbakan
___Bunlar alışmış bayat monşör edebiyatına, bize değmeyen yılan bin yıl yaşasın diyen guruplarda var. Ben, onu bunu bilmem Makberi, yılan yılansa başı ezilmeli!
--- Tek bir hamlesi yetti Söz kurşun gibi gitti Perezin işi bitti Deri yüzdü Başbakan
___Neyse.. bazı konuları telefonda konuşmak doğru değil, malûm küffâr yerindeyiz, telefonlar güvenli değil, gelince daha detaylı konuşuruz!
___Olur, Başbakanım. Ha bu arada Ozan İlo’nunda selâmı var, oda; Keşke sunucunun ağzına bir tokat vursaydı diyor ama durumu anlatınca hak verdi size, selâmları var
--- İşte Türk oğlu budur Ey çapsız anla kudur Ya da sükût et otur Yiğit sözdü Başbakan
___Âleyküm Selâm, benden de, ona selam söyle. Gelince bir ara hep birlikte oturup, biraz dertleşelim. Gerçek vatanperverlerle konuşmak insanı rahatlatıyor, iyi ki varsınız. Allah razı olsun.
___Sağ olun Başbakanım, sizlerden de Allah razı olsun.
--- Perez lafı çevirdi Hemen özür savurdu Makberî der kıvırdı Tarih yazdı Başbakan
___Hay sağolasın Makberi! Ya hiç güleceğim yoktu, bak neşem yerine geldi ama bilirim sen bu kadar kısa yazmazsın, unutma kalan kısmını da gelince senden dinleyeceğim! Şimdilik Allahaısmarladık.
Telefon görüşmesi bitmişti. İlo ile birbirimize bakarak bir müddet sustuk! İşte, böyle olmalıydı destânlar yazan bir milletin temsilcisi! Avuç kadar devletin küstâh temsilcisi karşısında sussa idi, asıl kahır oydu! Rahatlamıştık, araba dönüş istikâmetine dönerken, ikimizin de dudaklarında mütebessim bir ifade vardı...
Makberî – Ahmet Akkoyun……………01/02/2009………21:00…İst
Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
çok güzeldi değerli hocam ... davos zirvesi sonrası günlerinde ben yurtdışında iş için bulunuyordum dönerken bir amerikalı fakat dindaşımız işadamı ile sohbet etme fırsatım olmuştu ve onun sözleri beni çok etkilemişti.... o da bana verilen tepkinin çok doğru olduğunu ve gurulandıklarını anlattılar... bunu söylemek istedim... saygım selam ile....
israil başbakanına ağzının payını veren (öyle yaptığını söyleyen)başbakan !bu olaydan 6 gün önce israilden 7 adet savaş uçağı almamış mıydı? (tarihte ve uçak sayısında bir hata olabilir özür) ve israil hava kuvvetlerine Ülkemizin hava sahasında tatbikat yapma izni vermemiş miydi?
deli olmamak imkansız...
yine yaptı yapacağını adam seçim öncesi... (ama beni kandıramaz)
Üstadım; güzel dizelerinizin yanında yeni bir şiir türü daha öğrendik sizden ki bizim için asıl kazanç bu oldu. Evet gönlümüzü fetheden başbakanımızı sizin vesilenizle bir kez daha kutlayalım ve Türk tarihinde ki titreyip kendimize döndüğümüz bir olayın daha başlamasına vesile olduğu için saygılarımı gönderiyorum. Sizide kutluyorum. SAYGILARIMLA.
Sayın üstadım kaleminize ve yüreginize saglık.Bu vatanın bir evladı ve neferi olarak..Türk Milletinin onurunu saglayan kim olursa olsun ona saygı duymamak mümkündeği,Sizlergibi, üsdalarında bu d,ilegetirmesi ayrı bir hazdır...Dilerim Herzaman böyle olunuer.Neyazıki Geriye dönüp baktıgımızda.Davos olayı hiç kalacak olaylar karşısında hiç ses çıkarılmadı.Örnek:Türk milletinin Evlatlarının Başına çuval geçirildiginde Dünün kabile başkanları olanlarınn Tük mileti hakında söyledikleri,AB de konuşulanlarda neyazıkı bu günkü yapıllan hareketleri ozamandan yasaydı bu gün yapamazlardı Affına sıgınarak Türk milletin Şamer o0glunnnnnna dönderdiler..Dilerim bundan böyle Dik durular bizde kendilerin elpençe divan dururuz...Saygılarımla...
Bu benim söylediklerime/yazdıklarıma cevap niteliği taşımıyor, sevgili şair MAKBERÎ Bey... Sizden daha açıklayıcı ve dâhi yüreğime su serpici bir açıklama beklerken, siz benim ortaya koyduğum tepkiden daha başka bir alanda cevap nitelemesinde bulunmuşsunuz.
Cevabınızdan sonra edebi terimler konusunda şöyle bir fikir jimnastiği yaptım. Yâ ben yanlış biliyordum, yâ dâ MAKBERî Bey yanlış biliyordu: Genel kabûl görmüş bir kaynaktan araştırdım. Bakınız;
ANI (HATIRA) (Kaynak : http://www.edebiyatogretmeni.net/ani.htm)
Bir kimsenin, özellikle tanınmış kişilerin yaşadıkları dönemde gördükleri ya da yaşadıkları ilginç olayları gözlemlerine ve bilgilerine dayanarak anlattıkları yazı türüdür. Tanınmış sanatçı, siyasetçi, ve bilim adamlarının yazdığı anılar onların yaşayışlarını, yaşadıkları dönemdeki önemli olayları anlatması bakımından önemlidir. Özellikleri : 1 – Yaşanmakta olanı değil, yaşanmış bir konuyu anlatır. 2 – İnsan belleğinde iz bırakan olay ve olguları anlatır 3 - Tarihsel gerçeklerin öğrenilmesine katkı yaptığı için tarihçilere ışık tutar. 4 – Tanınmış, bilim, sanat ve politika adamlarının yaşamlarını çalışma ve araştırmalarını anlatır. 5 – Yazarın unutulmasını istemediği gerçekleri kalıcı kılar. 6 – Geçmiş birinci kişinin ağzından kişisel yargılar ve yorumlarla verilir.
TARİHSEL GELİŞİMİ Batıda en çok yaygın bir tür olup ilk örneğini eski Yunan sanatçısı Ksenophon’un “Anabasis” adlı eseriyle vermiştir. Alman filozofu Eflatun’un birçok eseri bu türdendir 18. yüzyılda J. J. Rouseau’nun “ İtiraflar” Goldoni’nin “İyilkik Sever Somurtkan”, Goethe’nin “Şiir ve Gerçek Andre Gide’nin “Jurnaller “bu alanda önemli eserlerdir. 19. yüzyılda Fransız edebiyatında :Victor Hugo’nun”Gördüklerim”, Stendhal!ın “Bencillik Anılar, Verlaine’nin “ İtiraflar Rus yazar Tolstoy’un İtidafım” 20. yüzylda dünyanın her ülkesinde çok sayıda edebiyatçı bu türde eserler vermeye devam etmektedir. Bizde, 7. yüzyıla ait “Göktürk Yazıtları” bu türün ilk örneği sayılmaktadır. 16. yüzyılda Hindistan’da bir imparatorluk kurmuş olan Babür Şah’ın yazdığı “Babürname” , 17. yüzyılda Ebul Gazi Bahadır Han’ın yazdığı “Şecere-i Türk” , Katip Çelebi ve Naima’nın bir çok eseri bu türün örneklerindendir. Eski edebiyatta anı özelliği taşıyan “Vakainameler, Gazavatnmeler, sefaretnameler bu türün öenekleri sayılmaktadır Edebi tür anlamında anı ise bizde Tanzimat döneminde başlamıştir. Önceleri Ebuziya Tevfik ve Ali Suavi çıkardıkları gazetelerde anılarını yayınlarlar Daha sonra Akif Paşa’nın “Tabsıra” Namık Kemal’in “Magaza Mektupları” , Ziya Paşa’nın “Defter-i Amel” Ahmet Mithat Efendi’nin “Menfa” Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu” Servet-i Fünun Döneminde; Ahmet Rasim’in “Eşkal-i Zaman”, “Falaka” “ Maharir “,”Şair “ Halit Ziya’nın “Kırk Yıl”, Saray ve Ötesi Hüseyin Cahit Yalçın’ın : “ Edebi Hatıralar”. Son Dönem Edebiyatında Yakup Kadri: “Zoraki Diplomat, Vatan Yolunda , Gençlik ve Edebiyat Hatıraların” Ruşen Eşref Ünaydın : “ Atatürk’ü Özleyiş” Falih Rıfkı Atay : “Çankaya” Halide Edip . “Türk’ün Ateşle İmtihanı” Yahya Kemal: “ Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım “ Yusuf Ziya Ortaç “ Porteler,” Bizim Yokuş” Ahmet Hamdi Tanpınar . “ Kerkük Anıları” Samet Ağaoğlu: “ Babamın Arkadaşları” Salah Birsel : “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu” Halikarnas Balıkçısı : “ Mavi Sürgün” Oktay Rıfat . “Şair Dostlarım”
Ayrıca, son dönemde, Celal Bayar, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Rauf Orbay gibi siyasi kişilerin yazdıkları anılar, yakın tarihimizi aydınlatması bakımından önemli eserlerdir.
ANI İLE GÜNLÜĞÜN BENZER VE FARKLI YANLARI 1 – Anı da günlük gibi bir kişinin başından geçen gerçek yaşantılardan kaynaklanan yazı türüdür .2- Günlük yaşanırken anı ise yaşandıktan sonra yazılır 3 - Anılar, yazarların yaşlılık çağlarında yazdıkları ve yaşamları boyunca karşılaştıkları olayları nesnel bir şekilde ortaya koyan yazılardır Günlükler ise daha öznel, derin, içten ve ruhun derinliklerinden kopup gelen Anlık duygu ve düşünceler hakimdir. 4 - Anı yazılarının anlatım açısından kurgusal niteliklere sahip olduğunu da söyleyebiliriz Günlükler ise kurgudan uzak yoğun düşüncelerin toplamıdır.
Yazarın herhangi bir konuda kendi kendisi ile konuşuyormuş gibi yazdığı kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla oluşturduğu yazılara deneme denir .
Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu nedenle yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kul1anırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır.
Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: "Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum" buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir.
Deneme, Avrupa edebiyatında Fransız Montaigne ile başladı. Türk edebiyatında ise Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde gerçekleştirir. Günümüzde deneme en sevilen türlerden biridir.
Eskiden denemeye verilen "muhasebe" ismi, onun konusu hakkında bir ipucu vermektedir. Çünkü denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel: konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir.
Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.
Denemenin belirleyici özellikleri nelerdir? • Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır. • Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur. • Günübirlik yazılardır, en beğenileni bile birkaç gün sonra unutulur.
Serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlere denir.
Deneme, derin düşünceden çok, kişinin kendi dışındaki nesnelerle herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyaloğun ürünüdür.
Deneme yazarı, olay, olgu, durum ve eşyalarda sıradan insanların eskilerin ifadesiyle ülfet ve ünsiyet perdesiyle göremediği, farkına varamadığı ayrıntıları, dikkat etmediği hususları, incelikleri, güzellikleri, harikaları, olağanın altında yatan olağanüstülükleri görebilen, hissedebilen, düşüncesiyle ve deneyimleriyle onları okuyucular için ilginç görülebilecek şekilde yazıya dökebilen insandır. Sıradan insanın “baktığı” şeyi deneme yazarı “görür”.
Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade, halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken, bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.
Felsefî metinlerde filozof, yazısında kendince sistemini kurduğu felsefî bir anlayışa, sistematik felsefî bir dünya görüşüne bağlı olarak düşüncelerini ortaya koyar. Ortaya koyduğu her metin, kendi felsefî bakış açısının birer açılımı, ayrıntısı mahiyetindedir. Ancak denemede böyle sistematik bir düşünceye bağımlılık zorunluluğu yoktur. Denemecinin yazısında ileri sürdüğü düşünce, herhangi bir felsefe ekolüyle ilintili olmayabilir. Ancak filozof yazısında kurduğu ekole bağlı düşünce üretme çabası içindedir.
Klâsik Türk edebiyatındaki münşeât mecmualarındaki yazılar ve Kâtip Çelebi (16091657) gibi yazarlar bir tarafa bırakılırsa, modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk özel gazete Tercümanı Ahval (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuşlardır. Tanzimattan itibaren bir süre gazete ve dergilerde “musâhabe” üst başlığı altında deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu eserlerde yer alan yazıların bir kısmı, inceleme, eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bunun yanında bir kitapta yer alan yazıların bir kısmı edebiyat, bir kısmı tarih, bir kısmı felsefe, bir kısmı başka konularda olabilmektedir. O bakımdan deneme türü için çok kesin sınıflandırma ve sınırlandırmalar yapılamamaktadır.
Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim’in Bize Göre (1928), Gurebahanei Laklakan (1928); Ahmet Rasim’in pek çok yazısı; Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar (1912); Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944); Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür.
Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı “denemeci” olan yazar sayısı oldukça azdır. Nurullah Ataç (18981957), Sabahattin Eyüboğlu (19081973), Suut Kemal Yetkin (19031980), Mehmet Kaplan (19151986), Nurettin Topçu (19091975), Salah Birsel (1919 ), Vedat Günyol (1912 ), Enis Batur (1952 ), Cemil Meriç (19171987), Mehmet Salihoğlu (1922 ), Uğur Kökden (1934 ), Nermi Uygur (1925 ) bunlardan birkaçıdır.
GÜNLÜK (Kaynak : http://www.edebiyatogretmeni.net/gunluk.htm)
Öğretmeye bağlı, gerçekçi anlatım türlerinden biri olan günlükler, bir kişinin önemli ve kayda değer bulduğu olayları , gözlem , izlenim duygu düşünce ve hayallerini günü gününe tarih belirterek anlattığı yazdığı yazı türüdür. Latincedeki “dies ( gün ) sözcüğünden “diarium” ( günlük ) sözünden gelir Edebiyat ve sanat dünyasından tanınmış kişilerin kaleminden günü gününe yazılan günlükler, tüm gerçekliğiyle yaşamı yansıtan birer ayna olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Günlükler, yazarlarının iç dünyasını kurgusuz bir biçimde sergileyerek günlüğün sahibine ilişkin ayrıntılı bilgilere birinci elden ulaşmamızı sağladıkları gibi, yazıldıkları dönemin önemli olaylarına ilişkin tarihsel belgeler olarak da önem kazanırlar Örneğin 1409 – 1431 yılları arasında Fransız bir papanın tutuğu “ Parisli Bir Burjuvanın Günlüğü”vı. Ve vıı. Charles dönemini araştıran tarihçiler için önemli bir kaynaktır. İngiliz Günlük yazarı John Evelyn’in “Diary” ( günlük ) adlı günlüğü17. yüzyıl İngiltere'sinin toplumsal ve kültürel yapısına ışık tutar.
ÖZELLİKLERİ 1- Yaşan olayların, izlenimlerin günün gününe yazılması ile oluşurlar 2 - Birinci kişi ağzından yazılmış kısa ve özlü yazılardır 3 – İnandırıcı, içten ve samimidirler. 4 – Konuşma diline yakın bir dil kullanılır. 5 – yazarın kişiliğini, görüşlerini ve ruhsal yapısını yansıtırlar. 6 – Gerçekler, yaşanılanlar değiştirilmeden, çarpıtılmadn yazılır 7- Tarih, biyografi anı, … için birer belge değeri taşırlar.
GÜNLÜK ÇEŞİTLERİ 1 – İçe Dönük Günlükler ( özel ruhbilimsel günlük ) Yazarın bir bakıma kendi kendi ile konuşmasıdır içinde bulunduğu doğal ve toplumsl çevreden yazgısından yakınır. Bu metinlerde yazarın yaşadığı duygusal coşkunluğu bulabileceğimiz gibi, çeşitli kavramlar hakkındaki düşüncelerin yazarın bilincindeki açılımlarını da bulabiliriz. Stendhal’ın günlüğü, Rus yazar Alexander Sergeyeviç Puşkin’in “ Gizli Günce” bu metinlere örnek gösterilebilecek niteliktedir. Fransız yazarı Andre Gide ve bizde Nudullah Ataç bu türün başta gelen ustalarındandır. 2 – Dışa Dönük Günlükler : . Bu tip günlüklerde yazarlar, alaycı bir tavırla dönemin olaylarını, siyaset ,sanat ve edebiyat adamlarını ya da gündelik sıkıntılarını öykü tekniği kullanılarak anlatmaktadırlar. Bu tür günlüklerde yazar kendi zaman dilimi içindeki tutum ve davranışlardan,düşünsel akımlardan haber verir. Bu nedenle de bu günlükler birer belge değeri taşır.. Ünlü ressam Paul Gaugin’in o dönemde Fransız kolonisi olan Markiz adalarında yazdığı günlük, dışa dönük günlüklere örnek olabilir Yaşadığı hayat kesitlerini, çeşitli konulardaki izlenimlerini öykü tekniği ve zengin betimlemeler aracılığıyla günlüğüne yansıtan ünlü öykücümüz Tomris Uyar’ın günlükleri de dışa dönük niteliğe sahiptir. Bu türler dışında bir de sanat esarlerinin oluşumu ve gelişini ile ilgili günlüklerde vardır. Yazar eserinin gelişme evrelerini günü gününe anlatırken çektiği sıkıntıları, kaygılar çalışma yöntemini de bize göstermiş olur. A. Gide’nin “Kalpazanlar” Thomas Man’ın “Doktor Faustas” bu tür günlüklerin başarılı örnekleridir.
TARİHSEL GELİŞİMİ Günlük isimli yazın türünün tarihsel gelişimini ve geçirdiği evreleri incelemek istediğimizde bu yazın türü için iki ayrı dönem olduğunu fark ederiz. Bu dönemlerden ilki günlüklerin edebi bir nitelik kazanmasından önceki dönemdir. Tarihte ilk defa Romalılar günlük kullanmıştır. Edebi içerikten yoksun, bir takım kamu kuruluşlarında yapılan işlemlerin unutulmaması amacıyla tutulan ve “commentarii” adıyla anılan bu ilk günlükler, duygusallıktan uzak notların kabaca birleşiminden oluşmaktadır. Tarihte, bu çeşit günlüklerin savaşlar ve askeri hareketleri not etmek amacıyla kullanıldığı da görülmüştür. Edebiyat değeri taşımayan bu günlükler şüphesiz tarihçiler için önemli kanıtlardır, Osmanlı Teşrifatçılarından Ahmet Ağa Kara Mustafa Paşa’nın İkinci Viyana kuşatmasını günü gününe kaydettiği “Vakay-ı Beç “adlı eseri( Aslı Viyana Milli kütüphanesinde olup “Viyana Önlerinde Kara Mustafa Paşa “ ve “Viyana Kuşatması Günlüğü “ olarak Türkçeye çevrilmiş ) , Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ve Mısır seferini anlatan “Haydar Çelebi Ruznamesi “ bu dönem ve olaylara ışık tutmuştur . Günlükler edebi değer kazanmaya ancak. Rönesans sonlarına doğru başlamıştır. 1768-1840 yılları arasında İngiltere Kraliçesinin nedimesi ve roman yazarı olan Fanny Burney, saray dedikodularına ve pek çok olaya kendi duygusal izlenimlerini ekleyerek yazdığı günlükle İngiliz edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur 19. yüzyılın ortalarına doğru, romantizm akımının en yoğun dönemini yaşamasıyla birlikte günlükler, edebi değeri ve içeriği bakımından çoğalmaya, yaygınlaşmaya ve yazarlarının iç dünyasını yoğun duygularla yansıtmaya başlamıştır. Türk edebiyat tarihi düşünüldüğünde, Divan edebiyatı döneminde tutulan “Ruzname” isimli savaş notları ile Evliya Çelibi’nin “Seyahatname”si tam bir günlük niteliği taşımasa da içerdikleri bazı bölümlerle bu yazın türüne yakınsamakta ve tarihimizdeki ilk günlük örneklerini oluşturmaktadır. Asıl olarak günlüklerin, batı edebiyatındaki biçim ve içeriğiyle Türk edebiyatında yer alması Tanzimat dönemine denk gelmiştir. Direktör Ali Bey’in “Seyahat Jurnali”(1897) adlı gezi kitabı batıdaki anlamıyla Türk edebiyatında görülen ilk günlüktür.Bunu şair Nigâr Hanım ın “ Hayatımın Hikayesi” adlı eseri izler. Günlükler ,1950 yılında Nurullah Ataç’ın bir gazetede günlük yazıları yazmasından ve yoğun ilgi çekmesinden sonra önem kazanmaya başlamıştır. Nurullah Ataç bu yazılarına başlık olarak “Günlük” yerine “Günce” deyişini kullanarak bu deyişi yazın hayatımıza kazandırmıştır. Nurullah Ataç’ın günceleri içe ve dışa dönük içeriğin uyumlu bir sentezi olarak edebiyat dünyasına bu türdeki en bilinen eser olarak geçmiştir. Türk edebiyatındaki en seçkin günlüklerin başında Oğuz Atay’ın günlüğü ile Cemal Süreya’nın “Günler” adlı eseri gelmektedir Bunlar dışında edebiyatımızda kitap olarak basılan en önemli günlükler ve yazarları şunlardır . Günce, Uçuş Günlüğü, Gazi Günlüğü Avusturya Günlüğü : Nurullah Ataç Günlük , Kuşları Örtünmek, Nezleli Karga, Bay sessizlik, Aynalar Günlüğü : Salah Birsel Yeryüzü Korkusu, Geçmişin Kuşları, Anılarda Görmek : Oktay Akbal “Kafkas Yollarında : Refik Ahmet Altınay Yolculuk Defteri : Falh Rıfkı Atay Gündökümü, Sesler, Yüzler, Sokaklar, Günlerin Tortusu : Tomris Uyar.
GÖNÜL BATTAL Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Bu verilere göre yazınızın ait olduğu sınıfı belirleyip, o bölümde teşhir etmelisiniz. ki, bildiğim kadarıyla uzunca bir müddettir bu sitenin müdâvimisiniz; eğer böyle bir yanlış uygulamaya sizin gibi değerli bir şair imza atarsa, inanıyorum ki ardınızdan bir çok kişi benzeri davranışlarda bulunacak ve site adına bir kargaşaya sebep teşkil edecektir.
"Öz şiirdedir" sözünüz ile benim gibi bir okuyucunuzu başınızdan savıyormuşsunuz gibi algılanabilir ki, bu şahsımı hakikaten çok üzecektir. Asılı olan yazı şiir değildir ve hangi edebi tür olduğunu sizin gibi bir şairin yukarıdaki verilere binâen değerlendirip, sitedeki gerekli bölüme asması MAKBERÎ'ye yakışan bir davranış olacaktır. Zirâ aksi halde hem ben artık MAKBERÎ'nin edebi yaşamını sorgulamaya kalkacağım ki bu bir anlamda MAKBERÎ okuyucusunun hayâl kırıklığına neden olacaktır, hem de usta bir şairin bu davranışı sitedeki bir çok üyeye örnek teşkil edecektir ki bu da sanırım ileriki günlerde "şiirlerim sayfasında" şiirden başka yazı modellerinin asılması furyasına sebep olacaktır.
Saygılarımı iletiyorum, saygıdeğer şair MAKBERÎ Bey...
Asparuh arkadaşım yazılarınızı okudum haklımısınız diyilmisiniz ben bilmem o senin bileceğin ve inandığın bir konu . Şimdi sende kimsin nerden çıktın sen Makberinin avukatımısın diyeceğini düşünüyorum ama ben ne senin yazındaki fikrini kötülüyorum nede makberiyi savunuyorum nede Sayın Başbakanın Davos daki davranışını alkışlıyorum bınların dışında söylemek istediğim şu Makberi hocanın ne bir reklama ihtiyacı var nede birinin alkışlamasına aynı haraketi ben yapsam haklısın bana diyebilirsin benim reklama ihtiyacım var alkışlanmayada diyelimki Makberi reklam yaptı hakkı değilmi arkadaşım aynı ortamda aynı sitede aynı sayfada bulunduğumuz bir insanı Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı arıyor bu bir şereftir bırakta adam sevinçini dostlarıyla paylaşsın eğer o görüşmeyi sayfasına aktarmasaydı hankimiz bilecektik o anı ancak kendi çok samimi görüştüğü birkaç arkadaşıyla paylaşırdı o kadar fenamı oldu yazması bırak edebi yönünü araştırmayı yazımıdır şiirmidir ne olursa olsun sizi Başbakan telefonla arayıp sayın asparuh çok sıkıldım sizinle konuşmak ihtiyacı hissettim derse konuşsanız siz o konuşmayı bu siteye aktarmazmısınız aktarırsınız hemde övünerek kimse ben aktarmam diyemez herkes kolu komşusuna haber verir.Keşke Makberiyi benim kadar tanısaydın bu yazıyı yazma gereği duymazdın inan adam yemeğini şiir gibi yer sıgarasını şiir gibi çeker şiir gibi konuşur şiir gibi uyur Allah inandırsın şiir gibi yürüyen alçak gönülü bir insanın düşünüldüğü gibi reklama ihtiyacı olacağını düşünmüyorum. Arkadaşım sizinle tanışmıyoruz inşallah cevabı yazımla araya girdiğim için sizlerin yazılarına limon sıkmamışımdır eğer sizi sıktıysam özür dilerim Beni bir Başbakan arasa istanbulun bütün bilbortlarına reklam verirdim.......saygılar herkese.
Merhaba değerli, gönül dostum öncelikle okuyan her kese her zamansaygım vardır kim olursa olsun baştan savmak gibi bir düşünce içinde olamam olmamda bahis mevzuu olan ise benim bu bir tarz gibi bir iddiam yok zaten burada ve bu tarz yazı genelde olmaz zaten yazılarım bölümüne bakarsanız orada hiç yazım olmadığını zaten görürsünüz o konu diğer arkadaşlara ait benim işim şiir ha buraya niye aldım içindeki şiir hasebiyle bunu bir tarz olarak gördüğümden değil bu monşörlere bir tavır da diyebilirsiniz.
önemli olan içindeki şiir bana göre diğer dediğiniz yerde yazım hiç yok zaten ve yazı yazmam pek çok nadirdir bu.bu bir tepki hasebiyledir popülerliğe gelince öyle bir kaygım olmadığını zaten bilmeniz gerekir benim iddiam yazı da değil şiirdedir ve benim içinde öenmli olan içindeki şiirdir ha oraya assam sanki yazı asmış gibi olurum ki böyle bir fikrim yok zaten onu yapan arkadaşlar gayet güzel yapıyor
öz derken ben içindeki şiirden bahsettim zaten, yani içinde şiir vardır ve benim ağırlığım şiir olduğu için buradadır mahiyetinde idi o ha sade yazı olsa idi o zaman ben yazı yazmış olacaktım ve yeri dediğiniz yer idi bnurada yapılan şiirin hikayeside diyebiliriz ha üste hikayesine almışım ha buraya içindeki şiirdir önemli olan selamlarımla
Asparuh arkadaşım yazılarınızı okudum haklımısınız diyilmisiniz ben bilmem o senin bileceğin ve inandığın bir konu . Şimdi sende kimsin nerden çıktın sen Makberinin avukatımısın diyeceğini düşünüyorum ama ben ne senin yazındaki fikrini kötülüyorum nede makberiyi savunuyorum nede Sayın Başbakanın Davos daki davranışını alkışlıyorum bınların dışında söylemek istediğim şu Makberi hocanın ne bir reklama ihtiyacı var nede birinin alkışlamasına aynı haraketi ben yapsam haklısın bana diyebilirsin benim reklama ihtiyacım var alkışlanmayada diyelimki Makberi reklam yaptı hakkı değilmi arkadaşım aynı ortamda aynı sitede aynı sayfada bulunduğumuz bir insanı Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı arıyor bu bir şereftir bırakta adam sevinçini dostlarıyla paylaşsın eğer o görüşmeyi sayfasına aktarmasaydı hankimiz bilecektik o anı ancak kendi çok samimi görüştüğü birkaç arkadaşıyla paylaşırdı o kadar fenamı oldu yazması bırak edebi yönünü araştırmayı yazımıdır şiirmidir ne olursa olsun sizi Başbakan telefonla arayıp sayın asparuh çok sıkıldım sizinle konuşmak ihtiyacı hissettim derse konuşsanız siz o konuşmayı bu siteye aktarmazmısınız aktarırsınız hemde övünerek kimse ben aktarmam diyemez herkes kolu komşusuna haber verir.Keşke Makberiyi benim kadar tanısaydın bu yazıyı yazma gereği duymazdın inan adam yemeğini şiir gibi yer sıgarasını şiir gibi çeker şiir gibi konuşur şiir gibi uyur Allah inandırsın şiir gibi yürüyen alçak gönülü bir insanın düşünüldüğü gibi reklama ihtiyacı olacağını düşünmüyorum. Arkadaşım sizinle tanışmıyoruz inşallah cevabı yazımla araya girdiğim için sizlerin yazılarına limon sıkmamışımdır eğer sizi sıktıysam özür dilerim Beni bir Başbakan arasa istanbulun bütün bilbortlarına reklam verirdim.......saygılar herkese.
Merhaba değerli, gönül dostum öncelikle okuyan her kese her zamansaygım vardır kim olursa olsun baştan savmak gibi bir düşünce içinde olamam olmamda bahis mevzuu olan ise benim bu bir tarz gibi bir iddiam yok zaten burada ve bu tarz yazı genelde olmaz zaten yazılarım bölümüne bakarsanız orada hiç yazım olmadığını zaten görürsünüz o konu diğer arkadaşlara ait benim işim şiir ha buraya niye aldım içindeki şiir hasebiyle bunu bir tarz olarak gördüğümden değil bu monşörlere bir tavır da diyebilirsiniz.
önemli olan içindeki şiir bana göre diğer dediğiniz yerde yazım hiç yok zaten ve yazı yazmam pek çok nadirdir bu.bu bir tepki hasebiyledir popülerliğe gelince öyle bir kaygım olmadığını zaten bilmeniz gerekir benim iddiam yazı da değil şiirdedir ve benim içinde öenmli olan içindeki şiirdir ha oraya assam sanki yazı asmış gibi olurum ki böyle bir fikrim yok zaten onu yapan arkadaşlar gayet güzel yapıyor
öz derken ben içindeki şiirden bahsettim zaten, yani içinde şiir vardır ve benim ağırlığım şiir olduğu için buradadır mahiyetinde idi o ha sade yazı olsa idi o zaman ben yazı yazmış olacaktım ve yeri dediğiniz yer idi bnurada yapılan şiirin hikayeside diyebiliriz ha üste hikayesine almışım ha buraya içindeki şiirdir önemli olan selamlarımla
RÜYANIZ HAYIR OLSUN SAYIN HOCAM, KENDİMİ ASLA ŞAİR OLARAK GÖRMEDİM. EDEBİYATIN BİR DALI OLAN ŞİİRİ, BANA GÖRE KISA ÖZ CÜMLELERDEN OLUŞTUĞU İÇİN OKUMAK VE YAZMAK HOŞUMA GİDİYOR. O NEDENLE ŞİİRE BENZER BİRŞEYLER YAZMAYA ÇALIŞIYORUM. AYRICA OKUYORUM. HATA İSE BÜTÜN GERÇEK ŞAİİRLERDEN VE HAK AŞIKLARINDAN HAKLARINI HELAL ETMELERİNİ İSTİRHAM EDİYORUM.. NE VAR Kİ ÖĞRENCİLERİME ŞİİRİ TARİF EDERKEN SAYFADAKİ ŞEKLİYLE TARİF ETMEMİŞTİM...YANILIYORMUYUM ACABA?...SELAM SAYGI VE HÜRMETLERİMLE...ALİ KILIÇ
merhaba değerli gönül dostum şiirde anlatılan şey özdür içindeki taşlamalardır ve biz içimizde ne olurdak olalım bizi temsil makamında olanları dışarıya göre desteklemek zorundayız içerdeki bizim öz işimiz dış basın bunu gayet iyi yapmaktadır aslolan Vatansa gerisi teferruattır burada aslolan içerdeki taşlamalardır diğerleri onun hikayesi gibidir şirde ince mesajlar vardır önemli olan bu dur.. Ha şiir tarifi için zaten yüzlerrce şiirim var bu da milli birlik tarifi olsun selamlarımla
merhaba değerli gönül dostum şiirde anlatılan şey özdür içindeki taşlamalardır ve biz içimizde ne olurdak olalım bizi temsil makamında olanları dışarıya göre desteklemek zorundayız içerdeki bizim öz işimiz dış basın bunu gayet iyi yapmaktadır aslolan Vatansa gerisi teferruattır burada aslolan içerdeki taşlamalardır diğerleri onun hikayesi gibidir şirde ince mesajlar vardır önemli olan bu dur.. Ha şiir tarifi için zaten yüzlerrce şiirim var bu da milli birlik tarifi olsun selamlarımla
Tüklüğün bayrağından akandır bu Yürekleri derinden yakandır bu Duyun! “Hakkı’dır Hak’ a tapandır” bu İşte ezan denmeli erkek gibi
SN. Makberî Hocam, bu olayı benimsenmezse onlar da İsrail görüşlü olacakları için çoğu mecburiyetten kabul etti.Ancak hâlâ etrafta dolaşan deve kuşları var.Allah razı olsun Hocam.Saygı ve selamlarımla...
Anlatının/denemenin/düzyazının ehemniyetine binâen değinmek istemezdim ancak, bir şiir okuyucusu olarak MAKBERÎ sayfasında karşılaştığı bu manzara karşısında şahsımın ses vermemesi mümkün görünmüyor. Zirâ, MAKBERÎ'yi okuyan biri olarak, buna yağız yerden mavi göğe kadar hakkımın olduğunu düşünüyorum. "Hakkın yoktur, hemşehrim..." diyen var ise, az beri gelsin... ŞOK OLDUM!
MAKBERÎ sayfası şiirli olmalı idi. Ben her gelmemde şiirle karşılaşırdım. Ama şimdi karşılaştığım ise, anlatı mıdır, deneme midir, bir anı mıdır? Ki, şiir olmadığı mutlâktır.
Peki, bunun ne sakıncası var diye soru yönelten olabilir. Yazılanlar ve davranışlar üzerinde kişilik tahlili ve vardığım neticelerde kendime güvenirim. Buna binâen bunu yapan MAKBERİ ise, elbette pek çok sakıncası vardır ama ben en can alıcı noktaya değineceğim.
Bu şiir midir? Sanırım MAKBERÎ bunun şiir olup olmadığını çok iyi biliyordur. Öyle ki, bunca vakittir şiirle iştigâl, iç içe... Peki, şiir olmadığını biliyorsa MAKBERÎ ne yapmalı idi? Tabii ki, bunu Makalelerim, Öykülerim, Denemelerim, Masallarım, Anılarım, Söyleşilerim ya da Mektuplarım sayfalarından birine iliştirmeli idi. MAKBERÎ neden böyle yapmadı da kalktı bunu "Şiirlerim" sayfasına ekleme ihtiyacı hissetti. Bir MAKBERÎ okuyucusu olarak bunu sorgulamak durumundayım. Onlarca cevap var aklımda; doğrusu hangisidir bilemem ama ben sıralayayım:
1. Çok aceleye gelmişti, hemen ilk sıradaki "Şiirlerim" sayfasına tutuşturdu. Yolculuk var, neticede...
2. Herkes MAKBERÎ'nin şair olduğumu biliyor. Okunması için "Şiirlerim" sayfasına aslması gerekiyordu. Ki, cevap bu ise, yani buzdağının görünmeyen kısmı olan POPÜLERİTE ise, burada son derece sıkıntılı bir durum söz konusudur. MAKBERÎ eğer hâlâ POPÜLERİTE mantığı ile şairlik yapıyorsa, bu MAKBERÎ okuyucusu/takipçisi olan şahsımı son derece üzer. Çünkü, MAKBERÎ gibi birine böyle ucuz muhabbetleri asla yakıştıramam.
Şair, dik duruşu, ciddiyeti temsille mükelleftir. Örnek olmalıdır.
Ben MAKBERÎ sayfasında karşılaştığım bu durumdan son derece rahatsız oldum. Zira, MAKBERÎ denince akla şiir gelir. Şiir görememenin hayfındayım.
Umudum odur ki, usta şair MAKBERÎ konuya bir açıklama getir ve yüreğime su serper.
Söz konusu yazı, bir anı ya da makale olarak değerlendirildiğinde ustaca hazırlanmıştır. Yazı nedeniyle şair MAKBERÎ'yi kutlarım. Çünkü, yazarlık yönünü daha iyi keşfetmiş oldum.
Bu benim söylediklerime/yazdıklarıma cevap niteliği taşımıyor, sevgili şair MAKBERÎ Bey... Sizden daha açıklayıcı ve dâhi yüreğime su serpici bir açıklama beklerken, siz benim ortaya koyduğum tepkiden daha başka bir alanda cevap nitelemesinde bulunmuşsunuz.
Cevabınızdan sonra edebi terimler konusunda şöyle bir fikir jimnastiği yaptım. Yâ ben yanlış biliyordum, yâ dâ MAKBERî Bey yanlış biliyordu: Genel kabûl görmüş bir kaynaktan araştırdım. Bakınız;
ANI (HATIRA) (Kaynak : http://www.edebiyatogretmeni.net/ani.htm)
Bir kimsenin, özellikle tanınmış kişilerin yaşadıkları dönemde gördükleri ya da yaşadıkları ilginç olayları gözlemlerine ve bilgilerine dayanarak anlattıkları yazı türüdür. Tanınmış sanatçı, siyasetçi, ve bilim adamlarının yazdığı anılar onların yaşayışlarını, yaşadıkları dönemdeki önemli olayları anlatması bakımından önemlidir. Özellikleri : 1 – Yaşanmakta olanı değil, yaşanmış bir konuyu anlatır. 2 – İnsan belleğinde iz bırakan olay ve olguları anlatır 3 - Tarihsel gerçeklerin öğrenilmesine katkı yaptığı için tarihçilere ışık tutar. 4 – Tanınmış, bilim, sanat ve politika adamlarının yaşamlarını çalışma ve araştırmalarını anlatır. 5 – Yazarın unutulmasını istemediği gerçekleri kalıcı kılar. 6 – Geçmiş birinci kişinin ağzından kişisel yargılar ve yorumlarla verilir.
TARİHSEL GELİŞİMİ Batıda en çok yaygın bir tür olup ilk örneğini eski Yunan sanatçısı Ksenophon’un “Anabasis” adlı eseriyle vermiştir. Alman filozofu Eflatun’un birçok eseri bu türdendir 18. yüzyılda J. J. Rouseau’nun “ İtiraflar” Goldoni’nin “İyilkik Sever Somurtkan”, Goethe’nin “Şiir ve Gerçek Andre Gide’nin “Jurnaller “bu alanda önemli eserlerdir. 19. yüzyılda Fransız edebiyatında :Victor Hugo’nun”Gördüklerim”, Stendhal!ın “Bencillik Anılar, Verlaine’nin “ İtiraflar Rus yazar Tolstoy’un İtidafım” 20. yüzylda dünyanın her ülkesinde çok sayıda edebiyatçı bu türde eserler vermeye devam etmektedir. Bizde, 7. yüzyıla ait “Göktürk Yazıtları” bu türün ilk örneği sayılmaktadır. 16. yüzyılda Hindistan’da bir imparatorluk kurmuş olan Babür Şah’ın yazdığı “Babürname” , 17. yüzyılda Ebul Gazi Bahadır Han’ın yazdığı “Şecere-i Türk” , Katip Çelebi ve Naima’nın bir çok eseri bu türün örneklerindendir. Eski edebiyatta anı özelliği taşıyan “Vakainameler, Gazavatnmeler, sefaretnameler bu türün öenekleri sayılmaktadır Edebi tür anlamında anı ise bizde Tanzimat döneminde başlamıştir. Önceleri Ebuziya Tevfik ve Ali Suavi çıkardıkları gazetelerde anılarını yayınlarlar Daha sonra Akif Paşa’nın “Tabsıra” Namık Kemal’in “Magaza Mektupları” , Ziya Paşa’nın “Defter-i Amel” Ahmet Mithat Efendi’nin “Menfa” Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu” Servet-i Fünun Döneminde; Ahmet Rasim’in “Eşkal-i Zaman”, “Falaka” “ Maharir “,”Şair “ Halit Ziya’nın “Kırk Yıl”, Saray ve Ötesi Hüseyin Cahit Yalçın’ın : “ Edebi Hatıralar”. Son Dönem Edebiyatında Yakup Kadri: “Zoraki Diplomat, Vatan Yolunda , Gençlik ve Edebiyat Hatıraların” Ruşen Eşref Ünaydın : “ Atatürk’ü Özleyiş” Falih Rıfkı Atay : “Çankaya” Halide Edip . “Türk’ün Ateşle İmtihanı” Yahya Kemal: “ Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım “ Yusuf Ziya Ortaç “ Porteler,” Bizim Yokuş” Ahmet Hamdi Tanpınar . “ Kerkük Anıları” Samet Ağaoğlu: “ Babamın Arkadaşları” Salah Birsel : “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu” Halikarnas Balıkçısı : “ Mavi Sürgün” Oktay Rıfat . “Şair Dostlarım”
Ayrıca, son dönemde, Celal Bayar, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Rauf Orbay gibi siyasi kişilerin yazdıkları anılar, yakın tarihimizi aydınlatması bakımından önemli eserlerdir.
ANI İLE GÜNLÜĞÜN BENZER VE FARKLI YANLARI 1 – Anı da günlük gibi bir kişinin başından geçen gerçek yaşantılardan kaynaklanan yazı türüdür .2- Günlük yaşanırken anı ise yaşandıktan sonra yazılır 3 - Anılar, yazarların yaşlılık çağlarında yazdıkları ve yaşamları boyunca karşılaştıkları olayları nesnel bir şekilde ortaya koyan yazılardır Günlükler ise daha öznel, derin, içten ve ruhun derinliklerinden kopup gelen Anlık duygu ve düşünceler hakimdir. 4 - Anı yazılarının anlatım açısından kurgusal niteliklere sahip olduğunu da söyleyebiliriz Günlükler ise kurgudan uzak yoğun düşüncelerin toplamıdır.
Yazarın herhangi bir konuda kendi kendisi ile konuşuyormuş gibi yazdığı kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla oluşturduğu yazılara deneme denir .
Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu nedenle yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kul1anırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır.
Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: "Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum" buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir.
Deneme, Avrupa edebiyatında Fransız Montaigne ile başladı. Türk edebiyatında ise Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde gerçekleştirir. Günümüzde deneme en sevilen türlerden biridir.
Eskiden denemeye verilen "muhasebe" ismi, onun konusu hakkında bir ipucu vermektedir. Çünkü denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel: konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir.
Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.
Denemenin belirleyici özellikleri nelerdir? • Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır. • Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur. • Günübirlik yazılardır, en beğenileni bile birkaç gün sonra unutulur.
Serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlere denir.
Deneme, derin düşünceden çok, kişinin kendi dışındaki nesnelerle herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyaloğun ürünüdür.
Deneme yazarı, olay, olgu, durum ve eşyalarda sıradan insanların eskilerin ifadesiyle ülfet ve ünsiyet perdesiyle göremediği, farkına varamadığı ayrıntıları, dikkat etmediği hususları, incelikleri, güzellikleri, harikaları, olağanın altında yatan olağanüstülükleri görebilen, hissedebilen, düşüncesiyle ve deneyimleriyle onları okuyucular için ilginç görülebilecek şekilde yazıya dökebilen insandır. Sıradan insanın “baktığı” şeyi deneme yazarı “görür”.
Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade, halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken, bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.
Felsefî metinlerde filozof, yazısında kendince sistemini kurduğu felsefî bir anlayışa, sistematik felsefî bir dünya görüşüne bağlı olarak düşüncelerini ortaya koyar. Ortaya koyduğu her metin, kendi felsefî bakış açısının birer açılımı, ayrıntısı mahiyetindedir. Ancak denemede böyle sistematik bir düşünceye bağımlılık zorunluluğu yoktur. Denemecinin yazısında ileri sürdüğü düşünce, herhangi bir felsefe ekolüyle ilintili olmayabilir. Ancak filozof yazısında kurduğu ekole bağlı düşünce üretme çabası içindedir.
Klâsik Türk edebiyatındaki münşeât mecmualarındaki yazılar ve Kâtip Çelebi (16091657) gibi yazarlar bir tarafa bırakılırsa, modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk özel gazete Tercümanı Ahval (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuşlardır. Tanzimattan itibaren bir süre gazete ve dergilerde “musâhabe” üst başlığı altında deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu eserlerde yer alan yazıların bir kısmı, inceleme, eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bunun yanında bir kitapta yer alan yazıların bir kısmı edebiyat, bir kısmı tarih, bir kısmı felsefe, bir kısmı başka konularda olabilmektedir. O bakımdan deneme türü için çok kesin sınıflandırma ve sınırlandırmalar yapılamamaktadır.
Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim’in Bize Göre (1928), Gurebahanei Laklakan (1928); Ahmet Rasim’in pek çok yazısı; Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar (1912); Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944); Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür.
Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı “denemeci” olan yazar sayısı oldukça azdır. Nurullah Ataç (18981957), Sabahattin Eyüboğlu (19081973), Suut Kemal Yetkin (19031980), Mehmet Kaplan (19151986), Nurettin Topçu (19091975), Salah Birsel (1919 ), Vedat Günyol (1912 ), Enis Batur (1952 ), Cemil Meriç (19171987), Mehmet Salihoğlu (1922 ), Uğur Kökden (1934 ), Nermi Uygur (1925 ) bunlardan birkaçıdır.
GÜNLÜK (Kaynak : http://www.edebiyatogretmeni.net/gunluk.htm)
Öğretmeye bağlı, gerçekçi anlatım türlerinden biri olan günlükler, bir kişinin önemli ve kayda değer bulduğu olayları , gözlem , izlenim duygu düşünce ve hayallerini günü gününe tarih belirterek anlattığı yazdığı yazı türüdür. Latincedeki “dies ( gün ) sözcüğünden “diarium” ( günlük ) sözünden gelir Edebiyat ve sanat dünyasından tanınmış kişilerin kaleminden günü gününe yazılan günlükler, tüm gerçekliğiyle yaşamı yansıtan birer ayna olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Günlükler, yazarlarının iç dünyasını kurgusuz bir biçimde sergileyerek günlüğün sahibine ilişkin ayrıntılı bilgilere birinci elden ulaşmamızı sağladıkları gibi, yazıldıkları dönemin önemli olaylarına ilişkin tarihsel belgeler olarak da önem kazanırlar Örneğin 1409 – 1431 yılları arasında Fransız bir papanın tutuğu “ Parisli Bir Burjuvanın Günlüğü”vı. Ve vıı. Charles dönemini araştıran tarihçiler için önemli bir kaynaktır. İngiliz Günlük yazarı John Evelyn’in “Diary” ( günlük ) adlı günlüğü17. yüzyıl İngiltere'sinin toplumsal ve kültürel yapısına ışık tutar.
ÖZELLİKLERİ 1- Yaşan olayların, izlenimlerin günün gününe yazılması ile oluşurlar 2 - Birinci kişi ağzından yazılmış kısa ve özlü yazılardır 3 – İnandırıcı, içten ve samimidirler. 4 – Konuşma diline yakın bir dil kullanılır. 5 – yazarın kişiliğini, görüşlerini ve ruhsal yapısını yansıtırlar. 6 – Gerçekler, yaşanılanlar değiştirilmeden, çarpıtılmadn yazılır 7- Tarih, biyografi anı, … için birer belge değeri taşırlar.
GÜNLÜK ÇEŞİTLERİ 1 – İçe Dönük Günlükler ( özel ruhbilimsel günlük ) Yazarın bir bakıma kendi kendi ile konuşmasıdır içinde bulunduğu doğal ve toplumsl çevreden yazgısından yakınır. Bu metinlerde yazarın yaşadığı duygusal coşkunluğu bulabileceğimiz gibi, çeşitli kavramlar hakkındaki düşüncelerin yazarın bilincindeki açılımlarını da bulabiliriz. Stendhal’ın günlüğü, Rus yazar Alexander Sergeyeviç Puşkin’in “ Gizli Günce” bu metinlere örnek gösterilebilecek niteliktedir. Fransız yazarı Andre Gide ve bizde Nudullah Ataç bu türün başta gelen ustalarındandır. 2 – Dışa Dönük Günlükler : . Bu tip günlüklerde yazarlar, alaycı bir tavırla dönemin olaylarını, siyaset ,sanat ve edebiyat adamlarını ya da gündelik sıkıntılarını öykü tekniği kullanılarak anlatmaktadırlar. Bu tür günlüklerde yazar kendi zaman dilimi içindeki tutum ve davranışlardan,düşünsel akımlardan haber verir. Bu nedenle de bu günlükler birer belge değeri taşır.. Ünlü ressam Paul Gaugin’in o dönemde Fransız kolonisi olan Markiz adalarında yazdığı günlük, dışa dönük günlüklere örnek olabilir Yaşadığı hayat kesitlerini, çeşitli konulardaki izlenimlerini öykü tekniği ve zengin betimlemeler aracılığıyla günlüğüne yansıtan ünlü öykücümüz Tomris Uyar’ın günlükleri de dışa dönük niteliğe sahiptir. Bu türler dışında bir de sanat esarlerinin oluşumu ve gelişini ile ilgili günlüklerde vardır. Yazar eserinin gelişme evrelerini günü gününe anlatırken çektiği sıkıntıları, kaygılar çalışma yöntemini de bize göstermiş olur. A. Gide’nin “Kalpazanlar” Thomas Man’ın “Doktor Faustas” bu tür günlüklerin başarılı örnekleridir.
TARİHSEL GELİŞİMİ Günlük isimli yazın türünün tarihsel gelişimini ve geçirdiği evreleri incelemek istediğimizde bu yazın türü için iki ayrı dönem olduğunu fark ederiz. Bu dönemlerden ilki günlüklerin edebi bir nitelik kazanmasından önceki dönemdir. Tarihte ilk defa Romalılar günlük kullanmıştır. Edebi içerikten yoksun, bir takım kamu kuruluşlarında yapılan işlemlerin unutulmaması amacıyla tutulan ve “commentarii” adıyla anılan bu ilk günlükler, duygusallıktan uzak notların kabaca birleşiminden oluşmaktadır. Tarihte, bu çeşit günlüklerin savaşlar ve askeri hareketleri not etmek amacıyla kullanıldığı da görülmüştür. Edebiyat değeri taşımayan bu günlükler şüphesiz tarihçiler için önemli kanıtlardır, Osmanlı Teşrifatçılarından Ahmet Ağa Kara Mustafa Paşa’nın İkinci Viyana kuşatmasını günü gününe kaydettiği “Vakay-ı Beç “adlı eseri( Aslı Viyana Milli kütüphanesinde olup “Viyana Önlerinde Kara Mustafa Paşa “ ve “Viyana Kuşatması Günlüğü “ olarak Türkçeye çevrilmiş ) , Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ve Mısır seferini anlatan “Haydar Çelebi Ruznamesi “ bu dönem ve olaylara ışık tutmuştur . Günlükler edebi değer kazanmaya ancak. Rönesans sonlarına doğru başlamıştır. 1768-1840 yılları arasında İngiltere Kraliçesinin nedimesi ve roman yazarı olan Fanny Burney, saray dedikodularına ve pek çok olaya kendi duygusal izlenimlerini ekleyerek yazdığı günlükle İngiliz edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur 19. yüzyılın ortalarına doğru, romantizm akımının en yoğun dönemini yaşamasıyla birlikte günlükler, edebi değeri ve içeriği bakımından çoğalmaya, yaygınlaşmaya ve yazarlarının iç dünyasını yoğun duygularla yansıtmaya başlamıştır. Türk edebiyat tarihi düşünüldüğünde, Divan edebiyatı döneminde tutulan “Ruzname” isimli savaş notları ile Evliya Çelibi’nin “Seyahatname”si tam bir günlük niteliği taşımasa da içerdikleri bazı bölümlerle bu yazın türüne yakınsamakta ve tarihimizdeki ilk günlük örneklerini oluşturmaktadır. Asıl olarak günlüklerin, batı edebiyatındaki biçim ve içeriğiyle Türk edebiyatında yer alması Tanzimat dönemine denk gelmiştir. Direktör Ali Bey’in “Seyahat Jurnali”(1897) adlı gezi kitabı batıdaki anlamıyla Türk edebiyatında görülen ilk günlüktür.Bunu şair Nigâr Hanım ın “ Hayatımın Hikayesi” adlı eseri izler. Günlükler ,1950 yılında Nurullah Ataç’ın bir gazetede günlük yazıları yazmasından ve yoğun ilgi çekmesinden sonra önem kazanmaya başlamıştır. Nurullah Ataç bu yazılarına başlık olarak “Günlük” yerine “Günce” deyişini kullanarak bu deyişi yazın hayatımıza kazandırmıştır. Nurullah Ataç’ın günceleri içe ve dışa dönük içeriğin uyumlu bir sentezi olarak edebiyat dünyasına bu türdeki en bilinen eser olarak geçmiştir. Türk edebiyatındaki en seçkin günlüklerin başında Oğuz Atay’ın günlüğü ile Cemal Süreya’nın “Günler” adlı eseri gelmektedir Bunlar dışında edebiyatımızda kitap olarak basılan en önemli günlükler ve yazarları şunlardır . Günce, Uçuş Günlüğü, Gazi Günlüğü Avusturya Günlüğü : Nurullah Ataç Günlük , Kuşları Örtünmek, Nezleli Karga, Bay sessizlik, Aynalar Günlüğü : Salah Birsel Yeryüzü Korkusu, Geçmişin Kuşları, Anılarda Görmek : Oktay Akbal “Kafkas Yollarında : Refik Ahmet Altınay Yolculuk Defteri : Falh Rıfkı Atay Gündökümü, Sesler, Yüzler, Sokaklar, Günlerin Tortusu : Tomris Uyar.
GÖNÜL BATTAL Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Bu verilere göre yazınızın ait olduğu sınıfı belirleyip, o bölümde teşhir etmelisiniz. ki, bildiğim kadarıyla uzunca bir müddettir bu sitenin müdâvimisiniz; eğer böyle bir yanlış uygulamaya sizin gibi değerli bir şair imza atarsa, inanıyorum ki ardınızdan bir çok kişi benzeri davranışlarda bulunacak ve site adına bir kargaşaya sebep teşkil edecektir.
"Öz şiirdedir" sözünüz ile benim gibi bir okuyucunuzu başınızdan savıyormuşsunuz gibi algılanabilir ki, bu şahsımı hakikaten çok üzecektir. Asılı olan yazı şiir değildir ve hangi edebi tür olduğunu sizin gibi bir şairin yukarıdaki verilere binâen değerlendirip, sitedeki gerekli bölüme asması MAKBERÎ'ye yakışan bir davranış olacaktır. Zirâ aksi halde hem ben artık MAKBERÎ'nin edebi yaşamını sorgulamaya kalkacağım ki bu bir anlamda MAKBERÎ okuyucusunun hayâl kırıklığına neden olacaktır, hem de usta bir şairin bu davranışı sitedeki bir çok üyeye örnek teşkil edecektir ki bu da sanırım ileriki günlerde "şiirlerim sayfasında" şiirden başka yazı modellerinin asılması furyasına sebep olacaktır.
Saygılarımı iletiyorum, saygıdeğer şair MAKBERÎ Bey...
merhaba değerlii gönül dostum sizi anlıyoırum ama ben her şeye şiir gözüyle bakarım yazı asmam asılmış yazımda yoktur zaten bırada aslolan satır içlerindeki ince ayar taşlamalardır onlara dikkat verilmeli idi mesaj orada ,yazılar sadece içindeki taşlamaların bir izahı gibidir neden icab etti bu diye dıoşarıdaki matbuat ve yazar çizer takım ali menfaatler söz konusu olduğunda yek vücut olurken biz niye olmayalım beni bilen bilir siyasi tarafgirlik yapğmam ama beni temsil makamındakiler kim olursa olsun dik duruşları takdir edilir hele dışa karşı her zaman
Ha biz içimizde eksiği doğruyu buluruz ama dışarıdan bir çekirge bdevlet reisi bizi temsil eden birine saygısızlık yaparsa o saygısızlık aslında bizedir şahıslara değil bu yüzden bu şiiri kaleme aldım ve hikayeside ona göre tanzim edildi öz şiirdedir selamlarımla
Bu benim söylediklerime/yazdıklarıma cevap niteliği taşımıyor, sevgili şair MAKBERÎ Bey... Sizden daha açıklayıcı ve dâhi yüreğime su serpici bir açıklama beklerken, siz benim ortaya koyduğum tepkiden daha başka bir alanda cevap nitelemesinde bulunmuşsunuz.
Cevabınızdan sonra edebi terimler konusunda şöyle bir fikir jimnastiği yaptım. Yâ ben yanlış biliyordum, yâ dâ MAKBERî Bey yanlış biliyordu: Genel kabûl görmüş bir kaynaktan araştırdım. Bakınız;
ANI (HATIRA) (Kaynak : http://www.edebiyatogretmeni.net/ani.htm)
Bir kimsenin, özellikle tanınmış kişilerin yaşadıkları dönemde gördükleri ya da yaşadıkları ilginç olayları gözlemlerine ve bilgilerine dayanarak anlattıkları yazı türüdür. Tanınmış sanatçı, siyasetçi, ve bilim adamlarının yazdığı anılar onların yaşayışlarını, yaşadıkları dönemdeki önemli olayları anlatması bakımından önemlidir. Özellikleri : 1 – Yaşanmakta olanı değil, yaşanmış bir konuyu anlatır. 2 – İnsan belleğinde iz bırakan olay ve olguları anlatır 3 - Tarihsel gerçeklerin öğrenilmesine katkı yaptığı için tarihçilere ışık tutar. 4 – Tanınmış, bilim, sanat ve politika adamlarının yaşamlarını çalışma ve araştırmalarını anlatır. 5 – Yazarın unutulmasını istemediği gerçekleri kalıcı kılar. 6 – Geçmiş birinci kişinin ağzından kişisel yargılar ve yorumlarla verilir.
TARİHSEL GELİŞİMİ Batıda en çok yaygın bir tür olup ilk örneğini eski Yunan sanatçısı Ksenophon’un “Anabasis” adlı eseriyle vermiştir. Alman filozofu Eflatun’un birçok eseri bu türdendir 18. yüzyılda J. J. Rouseau’nun “ İtiraflar” Goldoni’nin “İyilkik Sever Somurtkan”, Goethe’nin “Şiir ve Gerçek Andre Gide’nin “Jurnaller “bu alanda önemli eserlerdir. 19. yüzyılda Fransız edebiyatında :Victor Hugo’nun”Gördüklerim”, Stendhal!ın “Bencillik Anılar, Verlaine’nin “ İtiraflar Rus yazar Tolstoy’un İtidafım” 20. yüzylda dünyanın her ülkesinde çok sayıda edebiyatçı bu türde eserler vermeye devam etmektedir. Bizde, 7. yüzyıla ait “Göktürk Yazıtları” bu türün ilk örneği sayılmaktadır. 16. yüzyılda Hindistan’da bir imparatorluk kurmuş olan Babür Şah’ın yazdığı “Babürname” , 17. yüzyılda Ebul Gazi Bahadır Han’ın yazdığı “Şecere-i Türk” , Katip Çelebi ve Naima’nın bir çok eseri bu türün örneklerindendir. Eski edebiyatta anı özelliği taşıyan “Vakainameler, Gazavatnmeler, sefaretnameler bu türün öenekleri sayılmaktadır Edebi tür anlamında anı ise bizde Tanzimat döneminde başlamıştir. Önceleri Ebuziya Tevfik ve Ali Suavi çıkardıkları gazetelerde anılarını yayınlarlar Daha sonra Akif Paşa’nın “Tabsıra” Namık Kemal’in “Magaza Mektupları” , Ziya Paşa’nın “Defter-i Amel” Ahmet Mithat Efendi’nin “Menfa” Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu” Servet-i Fünun Döneminde; Ahmet Rasim’in “Eşkal-i Zaman”, “Falaka” “ Maharir “,”Şair “ Halit Ziya’nın “Kırk Yıl”, Saray ve Ötesi Hüseyin Cahit Yalçın’ın : “ Edebi Hatıralar”. Son Dönem Edebiyatında Yakup Kadri: “Zoraki Diplomat, Vatan Yolunda , Gençlik ve Edebiyat Hatıraların” Ruşen Eşref Ünaydın : “ Atatürk’ü Özleyiş” Falih Rıfkı Atay : “Çankaya” Halide Edip . “Türk’ün Ateşle İmtihanı” Yahya Kemal: “ Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım “ Yusuf Ziya Ortaç “ Porteler,” Bizim Yokuş” Ahmet Hamdi Tanpınar . “ Kerkük Anıları” Samet Ağaoğlu: “ Babamın Arkadaşları” Salah Birsel : “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu” Halikarnas Balıkçısı : “ Mavi Sürgün” Oktay Rıfat . “Şair Dostlarım”
Ayrıca, son dönemde, Celal Bayar, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Rauf Orbay gibi siyasi kişilerin yazdıkları anılar, yakın tarihimizi aydınlatması bakımından önemli eserlerdir.
ANI İLE GÜNLÜĞÜN BENZER VE FARKLI YANLARI 1 – Anı da günlük gibi bir kişinin başından geçen gerçek yaşantılardan kaynaklanan yazı türüdür .2- Günlük yaşanırken anı ise yaşandıktan sonra yazılır 3 - Anılar, yazarların yaşlılık çağlarında yazdıkları ve yaşamları boyunca karşılaştıkları olayları nesnel bir şekilde ortaya koyan yazılardır Günlükler ise daha öznel, derin, içten ve ruhun derinliklerinden kopup gelen Anlık duygu ve düşünceler hakimdir. 4 - Anı yazılarının anlatım açısından kurgusal niteliklere sahip olduğunu da söyleyebiliriz Günlükler ise kurgudan uzak yoğun düşüncelerin toplamıdır.
Yazarın herhangi bir konuda kendi kendisi ile konuşuyormuş gibi yazdığı kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla oluşturduğu yazılara deneme denir .
Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu nedenle yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kul1anırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır.
Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: "Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum" buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir.
Deneme, Avrupa edebiyatında Fransız Montaigne ile başladı. Türk edebiyatında ise Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde gerçekleştirir. Günümüzde deneme en sevilen türlerden biridir.
Eskiden denemeye verilen "muhasebe" ismi, onun konusu hakkında bir ipucu vermektedir. Çünkü denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel: konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir.
Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.
Denemenin belirleyici özellikleri nelerdir? • Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır. • Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur. • Günübirlik yazılardır, en beğenileni bile birkaç gün sonra unutulur.
Serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlere denir.
Deneme, derin düşünceden çok, kişinin kendi dışındaki nesnelerle herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyaloğun ürünüdür.
Deneme yazarı, olay, olgu, durum ve eşyalarda sıradan insanların eskilerin ifadesiyle ülfet ve ünsiyet perdesiyle göremediği, farkına varamadığı ayrıntıları, dikkat etmediği hususları, incelikleri, güzellikleri, harikaları, olağanın altında yatan olağanüstülükleri görebilen, hissedebilen, düşüncesiyle ve deneyimleriyle onları okuyucular için ilginç görülebilecek şekilde yazıya dökebilen insandır. Sıradan insanın “baktığı” şeyi deneme yazarı “görür”.
Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade, halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken, bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.
Felsefî metinlerde filozof, yazısında kendince sistemini kurduğu felsefî bir anlayışa, sistematik felsefî bir dünya görüşüne bağlı olarak düşüncelerini ortaya koyar. Ortaya koyduğu her metin, kendi felsefî bakış açısının birer açılımı, ayrıntısı mahiyetindedir. Ancak denemede böyle sistematik bir düşünceye bağımlılık zorunluluğu yoktur. Denemecinin yazısında ileri sürdüğü düşünce, herhangi bir felsefe ekolüyle ilintili olmayabilir. Ancak filozof yazısında kurduğu ekole bağlı düşünce üretme çabası içindedir.
Klâsik Türk edebiyatındaki münşeât mecmualarındaki yazılar ve Kâtip Çelebi (16091657) gibi yazarlar bir tarafa bırakılırsa, modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk özel gazete Tercümanı Ahval (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuşlardır. Tanzimattan itibaren bir süre gazete ve dergilerde “musâhabe” üst başlığı altında deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu eserlerde yer alan yazıların bir kısmı, inceleme, eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bunun yanında bir kitapta yer alan yazıların bir kısmı edebiyat, bir kısmı tarih, bir kısmı felsefe, bir kısmı başka konularda olabilmektedir. O bakımdan deneme türü için çok kesin sınıflandırma ve sınırlandırmalar yapılamamaktadır.
Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim’in Bize Göre (1928), Gurebahanei Laklakan (1928); Ahmet Rasim’in pek çok yazısı; Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar (1912); Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944); Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür.
Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı “denemeci” olan yazar sayısı oldukça azdır. Nurullah Ataç (18981957), Sabahattin Eyüboğlu (19081973), Suut Kemal Yetkin (19031980), Mehmet Kaplan (19151986), Nurettin Topçu (19091975), Salah Birsel (1919 ), Vedat Günyol (1912 ), Enis Batur (1952 ), Cemil Meriç (19171987), Mehmet Salihoğlu (1922 ), Uğur Kökden (1934 ), Nermi Uygur (1925 ) bunlardan birkaçıdır.
GÜNLÜK (Kaynak : http://www.edebiyatogretmeni.net/gunluk.htm)
Öğretmeye bağlı, gerçekçi anlatım türlerinden biri olan günlükler, bir kişinin önemli ve kayda değer bulduğu olayları , gözlem , izlenim duygu düşünce ve hayallerini günü gününe tarih belirterek anlattığı yazdığı yazı türüdür. Latincedeki “dies ( gün ) sözcüğünden “diarium” ( günlük ) sözünden gelir Edebiyat ve sanat dünyasından tanınmış kişilerin kaleminden günü gününe yazılan günlükler, tüm gerçekliğiyle yaşamı yansıtan birer ayna olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Günlükler, yazarlarının iç dünyasını kurgusuz bir biçimde sergileyerek günlüğün sahibine ilişkin ayrıntılı bilgilere birinci elden ulaşmamızı sağladıkları gibi, yazıldıkları dönemin önemli olaylarına ilişkin tarihsel belgeler olarak da önem kazanırlar Örneğin 1409 – 1431 yılları arasında Fransız bir papanın tutuğu “ Parisli Bir Burjuvanın Günlüğü”vı. Ve vıı. Charles dönemini araştıran tarihçiler için önemli bir kaynaktır. İngiliz Günlük yazarı John Evelyn’in “Diary” ( günlük ) adlı günlüğü17. yüzyıl İngiltere'sinin toplumsal ve kültürel yapısına ışık tutar.
ÖZELLİKLERİ 1- Yaşan olayların, izlenimlerin günün gününe yazılması ile oluşurlar 2 - Birinci kişi ağzından yazılmış kısa ve özlü yazılardır 3 – İnandırıcı, içten ve samimidirler. 4 – Konuşma diline yakın bir dil kullanılır. 5 – yazarın kişiliğini, görüşlerini ve ruhsal yapısını yansıtırlar. 6 – Gerçekler, yaşanılanlar değiştirilmeden, çarpıtılmadn yazılır 7- Tarih, biyografi anı, … için birer belge değeri taşırlar.
GÜNLÜK ÇEŞİTLERİ 1 – İçe Dönük Günlükler ( özel ruhbilimsel günlük ) Yazarın bir bakıma kendi kendi ile konuşmasıdır içinde bulunduğu doğal ve toplumsl çevreden yazgısından yakınır. Bu metinlerde yazarın yaşadığı duygusal coşkunluğu bulabileceğimiz gibi, çeşitli kavramlar hakkındaki düşüncelerin yazarın bilincindeki açılımlarını da bulabiliriz. Stendhal’ın günlüğü, Rus yazar Alexander Sergeyeviç Puşkin’in “ Gizli Günce” bu metinlere örnek gösterilebilecek niteliktedir. Fransız yazarı Andre Gide ve bizde Nudullah Ataç bu türün başta gelen ustalarındandır. 2 – Dışa Dönük Günlükler : . Bu tip günlüklerde yazarlar, alaycı bir tavırla dönemin olaylarını, siyaset ,sanat ve edebiyat adamlarını ya da gündelik sıkıntılarını öykü tekniği kullanılarak anlatmaktadırlar. Bu tür günlüklerde yazar kendi zaman dilimi içindeki tutum ve davranışlardan,düşünsel akımlardan haber verir. Bu nedenle de bu günlükler birer belge değeri taşır.. Ünlü ressam Paul Gaugin’in o dönemde Fransız kolonisi olan Markiz adalarında yazdığı günlük, dışa dönük günlüklere örnek olabilir Yaşadığı hayat kesitlerini, çeşitli konulardaki izlenimlerini öykü tekniği ve zengin betimlemeler aracılığıyla günlüğüne yansıtan ünlü öykücümüz Tomris Uyar’ın günlükleri de dışa dönük niteliğe sahiptir. Bu türler dışında bir de sanat esarlerinin oluşumu ve gelişini ile ilgili günlüklerde vardır. Yazar eserinin gelişme evrelerini günü gününe anlatırken çektiği sıkıntıları, kaygılar çalışma yöntemini de bize göstermiş olur. A. Gide’nin “Kalpazanlar” Thomas Man’ın “Doktor Faustas” bu tür günlüklerin başarılı örnekleridir.
TARİHSEL GELİŞİMİ Günlük isimli yazın türünün tarihsel gelişimini ve geçirdiği evreleri incelemek istediğimizde bu yazın türü için iki ayrı dönem olduğunu fark ederiz. Bu dönemlerden ilki günlüklerin edebi bir nitelik kazanmasından önceki dönemdir. Tarihte ilk defa Romalılar günlük kullanmıştır. Edebi içerikten yoksun, bir takım kamu kuruluşlarında yapılan işlemlerin unutulmaması amacıyla tutulan ve “commentarii” adıyla anılan bu ilk günlükler, duygusallıktan uzak notların kabaca birleşiminden oluşmaktadır. Tarihte, bu çeşit günlüklerin savaşlar ve askeri hareketleri not etmek amacıyla kullanıldığı da görülmüştür. Edebiyat değeri taşımayan bu günlükler şüphesiz tarihçiler için önemli kanıtlardır, Osmanlı Teşrifatçılarından Ahmet Ağa Kara Mustafa Paşa’nın İkinci Viyana kuşatmasını günü gününe kaydettiği “Vakay-ı Beç “adlı eseri( Aslı Viyana Milli kütüphanesinde olup “Viyana Önlerinde Kara Mustafa Paşa “ ve “Viyana Kuşatması Günlüğü “ olarak Türkçeye çevrilmiş ) , Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ve Mısır seferini anlatan “Haydar Çelebi Ruznamesi “ bu dönem ve olaylara ışık tutmuştur . Günlükler edebi değer kazanmaya ancak. Rönesans sonlarına doğru başlamıştır. 1768-1840 yılları arasında İngiltere Kraliçesinin nedimesi ve roman yazarı olan Fanny Burney, saray dedikodularına ve pek çok olaya kendi duygusal izlenimlerini ekleyerek yazdığı günlükle İngiliz edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur 19. yüzyılın ortalarına doğru, romantizm akımının en yoğun dönemini yaşamasıyla birlikte günlükler, edebi değeri ve içeriği bakımından çoğalmaya, yaygınlaşmaya ve yazarlarının iç dünyasını yoğun duygularla yansıtmaya başlamıştır. Türk edebiyat tarihi düşünüldüğünde, Divan edebiyatı döneminde tutulan “Ruzname” isimli savaş notları ile Evliya Çelibi’nin “Seyahatname”si tam bir günlük niteliği taşımasa da içerdikleri bazı bölümlerle bu yazın türüne yakınsamakta ve tarihimizdeki ilk günlük örneklerini oluşturmaktadır. Asıl olarak günlüklerin, batı edebiyatındaki biçim ve içeriğiyle Türk edebiyatında yer alması Tanzimat dönemine denk gelmiştir. Direktör Ali Bey’in “Seyahat Jurnali”(1897) adlı gezi kitabı batıdaki anlamıyla Türk edebiyatında görülen ilk günlüktür.Bunu şair Nigâr Hanım ın “ Hayatımın Hikayesi” adlı eseri izler. Günlükler ,1950 yılında Nurullah Ataç’ın bir gazetede günlük yazıları yazmasından ve yoğun ilgi çekmesinden sonra önem kazanmaya başlamıştır. Nurullah Ataç bu yazılarına başlık olarak “Günlük” yerine “Günce” deyişini kullanarak bu deyişi yazın hayatımıza kazandırmıştır. Nurullah Ataç’ın günceleri içe ve dışa dönük içeriğin uyumlu bir sentezi olarak edebiyat dünyasına bu türdeki en bilinen eser olarak geçmiştir. Türk edebiyatındaki en seçkin günlüklerin başında Oğuz Atay’ın günlüğü ile Cemal Süreya’nın “Günler” adlı eseri gelmektedir Bunlar dışında edebiyatımızda kitap olarak basılan en önemli günlükler ve yazarları şunlardır . Günce, Uçuş Günlüğü, Gazi Günlüğü Avusturya Günlüğü : Nurullah Ataç Günlük , Kuşları Örtünmek, Nezleli Karga, Bay sessizlik, Aynalar Günlüğü : Salah Birsel Yeryüzü Korkusu, Geçmişin Kuşları, Anılarda Görmek : Oktay Akbal “Kafkas Yollarında : Refik Ahmet Altınay Yolculuk Defteri : Falh Rıfkı Atay Gündökümü, Sesler, Yüzler, Sokaklar, Günlerin Tortusu : Tomris Uyar.
GÖNÜL BATTAL Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Bu verilere göre yazınızın ait olduğu sınıfı belirleyip, o bölümde teşhir etmelisiniz. ki, bildiğim kadarıyla uzunca bir müddettir bu sitenin müdâvimisiniz; eğer böyle bir yanlış uygulamaya sizin gibi değerli bir şair imza atarsa, inanıyorum ki ardınızdan bir çok kişi benzeri davranışlarda bulunacak ve site adına bir kargaşaya sebep teşkil edecektir.
"Öz şiirdedir" sözünüz ile benim gibi bir okuyucunuzu başınızdan savıyormuşsunuz gibi algılanabilir ki, bu şahsımı hakikaten çok üzecektir. Asılı olan yazı şiir değildir ve hangi edebi tür olduğunu sizin gibi bir şairin yukarıdaki verilere binâen değerlendirip, sitedeki gerekli bölüme asması MAKBERÎ'ye yakışan bir davranış olacaktır. Zirâ aksi halde hem ben artık MAKBERÎ'nin edebi yaşamını sorgulamaya kalkacağım ki bu bir anlamda MAKBERÎ okuyucusunun hayâl kırıklığına neden olacaktır, hem de usta bir şairin bu davranışı sitedeki bir çok üyeye örnek teşkil edecektir ki bu da sanırım ileriki günlerde "şiirlerim sayfasında" şiirden başka yazı modellerinin asılması furyasına sebep olacaktır.
Saygılarımı iletiyorum, saygıdeğer şair MAKBERÎ Bey...
merhaba değerlii gönül dostum sizi anlıyoırum ama ben her şeye şiir gözüyle bakarım yazı asmam asılmış yazımda yoktur zaten bırada aslolan satır içlerindeki ince ayar taşlamalardır onlara dikkat verilmeli idi mesaj orada ,yazılar sadece içindeki taşlamaların bir izahı gibidir neden icab etti bu diye dıoşarıdaki matbuat ve yazar çizer takım ali menfaatler söz konusu olduğunda yek vücut olurken biz niye olmayalım beni bilen bilir siyasi tarafgirlik yapğmam ama beni temsil makamındakiler kim olursa olsun dik duruşları takdir edilir hele dışa karşı her zaman
Ha biz içimizde eksiği doğruyu buluruz ama dışarıdan bir çekirge bdevlet reisi bizi temsil eden birine saygısızlık yaparsa o saygısızlık aslında bizedir şahıslara değil bu yüzden bu şiiri kaleme aldım ve hikayeside ona göre tanzim edildi öz şiirdedir selamlarımla
HİDDETİ Hocama yazdığım cümleyi sizede yazayım...bizde şair diye yazmaya çalışıyoruz....İnan ki böyle şrler okuyunca kendi yazdıklarımdan utanıyorum...Bir müddet daha yazmaya çalışacağım..yüreğinize sağlık
ahmet bey yakışmış aslında kısa olmuş başbakan haklı siz kısa yazmamalıydınız böyle hassaas bir konuda duyarlılığına teşekkürler size katılıyorum....saygılar tebrikler
Kıymetli üstad öncelikle kıymetli Ozanilo üstad ile birlikte memleketim Alacaya yapmış olduğunuz ziyaret fazlasıyla bizleri memnun etmiştir.Anakara da olmam sebebiyle bu güzel sohbette sizlerle olamadım .ama hem ozanilo hemde sizin kıymetli yazılarınızı okuyunca hemşerlerim ile misafir perverlik konusunda bir kez daha gurur duydum..Alacamızın yetiştirdiği ender şairlerden Durdu hocanın böreğinden bende tatmak isterdim doğrusu..umarım bu yorumu okur bunu börek sipariş hanesine dokur banada bir porsiyon sunar..ben biliyorum ki gözü gönlü zengindir Alacalının yüreklerinde dost heyecanı vardır.iyilikleri sevgileri dağ kadardır.Bu insanları yerinde ziyaret ederek büyük bir erdem ve onur verdiniz biz Alacalılara..sevgi ve saygılarımı sunuyorum...
İki usta üstad İki Kıymetli insan Şeref verdi Alaca'ya Duysa inanmaz insan
Durdu Şahin davet etti Böreği leblebiyi tüketti Tüp bitti çayı terk etti Duysa inanmaz insan
Buda benden olsun üstad benden olsun
Adnan ŞAHİN
Adnan ŞAHİN tarafından 2/2/2009 10:35:10 AM zamanında düzenlenmiştir.
hay Allah size uzun ömürler versin emi... sabah sabah yine kopardınız benmi üstad... yüreğinize sağlık... sen öyle diyorsan öyledir kesinlikle.... selametle kalasın ağacan...
Makberi Hocam yazdımı böyle yazar.Sayın Başbakanımız ın böyle bir durumundan anlaşılıyor ki ,Şairlerin ozanların değeri...Sizide böyle bir durumra aramış.Tebrikler Üstadım.Yüreğine sağlık ...Şairler için Bir bakanlık yada genel >Müdürlük düzeyinde kur kuruluş lazım bize . Bu bakanlık yada genel müdürlük tüm şairleri organizeli çalışmasını katkıda bulunmalıdır.
Hocam değişik ve güzel bir çalışma, Gönül isterdi ki, Yavuz Sultan selim gibi, Kanuni sultan süleyman gibi insanların bizlerin başında kalmaları. Saman alevine özenmemeleri, dik durmaları, gerekirse, A.B ve A.B.D. den sıyrılmaları, biz kendimize yeteriz. Dedelerimiz, yemen harbinde çarıklarını nasıl yemişlerse, bizler hiçbirşey yemeden ölmeye hazırız. Saygılarımla.
Adamlar, öldürdükleri insanların kanları üstüne sıçramış diye nerdeyse ölenden utanmadan birde alacak talep edecekler! Bre bu ne densizliktir, Benki memalik-i Osmaniyye’nin vezir-ül Azamı, masumların hâmisi, zâlimlerin baş düşmânı, şarkın, cenûbun, şimâlin ve dâhi garbın hükümrânı, Âlem-i İslâmın pervergâhı Cihân şumül Osmanlının son temsilcisi Tayyip Erdoğan’ım! Çekirge kadar devletçik nasıl karşımda feverân edebilir?
Üstad bana en manalı gelen kısmı budur, gerisi sizinle Tayyib Beyin muhabbetinden oluşuyor. Sağ olasın Üstad, Çok yaşa; ecel gelip de ölürsen mekanın cennet olsun, Efendimize komşu olasın, amin.
Yahu Ahmet kardeş ciddimi,:) Hay Allah bende ciddimi diye soruyorum,Başbakanın yirmidörtsaat telefon kapatmadığını biliyorum ama,:):) Olabilir diyede düşündüm tabiki,çünkü öyle mütevazi bir yapısı varki,inan aramıştır diyede üşündüm, ama galiba vermek istediklerini çok iyi aldım,
Değişik çok ilginç bir çalışma, Buscha ayakkabı fırlatma gibi şok etti, Davos olayı gibi ... Yav ben şiir yazacaktım,bak bu yazın kafamı allak bullak etti.
--- Tek bir hamlesi yetti Söz kurşun gibi gitti Perezin işi bitti Deri yüzdü Başbakan ************************ Şairler çok duygusaldır siyaside olsa bu bile yetmiş anlaşılan neşelenmemiz için. Saygılar
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.