22
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2610
Okunma

Dağları duman,
ceylanları yaralı,
pınarları kurumuş,
üzerinde yalın ayak gezdiğim,
güneşin kavurduğu
ve adına Urfa dedikleri topraklarda
.............................dünyayı tanıdım.
Kavgayı orada öğrendim.
Sevmeyi orada öğrendim.
Korkunun kapımı çaldığı zamanlar
.........................delice bir kanım vardı.
Sıyrılırdım yılan gibi mayınlardan,
........................dikenli tel örgülerinden.
Hudut bekleyen askerin "dur" emrine riayet
..............................ayıp sayılırdı bizde.
Alabildiğine nefesimizi harcar
ve bir tazı çevikliğinde aşardık tepeleri.
Yanımızdan ıslık çalarak geçen mermilere gülümserdik.
Yüreğimizdeki sevda adına postu deldirmemeliydik
ve öyle yapardık.
Kurşunlar sıyırırdı kafayı,
Öfkeden intihar ederlerdi namlularda.
Ve biz yeni güne
vukuatsız sarardık tütünlerimizi kahkahalarla gülerek.
Yari hayal ederdik göğe dal dal yükselen dumanından.
Kokusu yar, süzülüşü yar gibi.
Var mı acaba diyorum; Peygamberler diyarı bu diyar gibİ
...............................bir memleket daha?
Suruç’luyum,
kaçakçıyım,
sevdam sırdır bilinmez,
çayım dahi kaçaktır benim.
Gece yıldızları seyrediyorum damda
ve fonda mavzer sesleri.
Yorganım yıldızdan, döşeğim toprak.
Şimdi Saya yokuşundan inerken
gözlerimden mazi dökülüyor yaprak yaprak.
Yüreğimin denklaşörüyle bir kadraj yakaladım.
Oturttum Sultanahmet’e Balıklı Göl’ü,
Yaslandım surlara Urfa kalesi misali
ve başladım imbikten geçirdiğim hayatın güzelliklerine
.....................................olta atmaya.
Ben İstanbul’lu bir Urfa’lıyım artık.
Bir yanım Peygamber, bir yanım Velî
Ve ben iki sevda arasında divane ve deli.
5.0
100% (1)