4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1486
Okunma

Boğazda uçargiller bir cümbüşte
Katıp aralarına masmavi bir balonu
Sürtünüyorlar oksijenine, en keskin soğuğun
Dağ/tepe aşıyorlar, gri bulutlar kanatlarında
Amfilerde sahne alıyor tarih, eski müziklerden
Bahçede güller açıyor, yürek kıskandıracak denli
Duygulu ve uysal denize bakıp, esnemek ne mutlu!
Dalgalı ve fırtınalı geçmişi haşlamak
Yokluk tavalarında
En düzensiz yılları yıkamak
Kent engizisyonlarında.
Pembe bir apartmanın önünden
Uzanıyor gönlüm tanımadık bahçelere
Yelpaze gibi açıp hücrelerini beynimin
Yırtıyorum, zaman aşımına uğramış mektupları
Havasını yırtıyorum boğaz sırtlarında havalıların
Bilinmeyene kucak açmak ne güzel!
Çam’a, çınar’a, Meşe palamuduna
Ahşap evli sokaklarına
Geçmişi doya doya yaşayan İstanbul’un!
Antik, canlı ve buruşmamış yanlarıyla
Gelmişsek İstanbul’un en bakir tarafına
Bostanında bereket kollamak varken
En tatlı meyvelerini lüplemek varken Kuzguncuk’un
Niye düşünmek hüzünle, neyi düşünmek?
Bu ne b.k yemek!
Odalarında o tatlı huzur pencerelerinin
Ağaçlı bir sokağa açılan pervazlarından
Gösterişsiz bir dinginlik yakalanmalı.
Dinginlik arıyor şu gönül!
Ne kelebek avlanmalı bahçelerinde
Ne abur cuburla mide ifsad etmeli
Soğuk buz gibi bir rakıyla, kavunu
Beyaz peynirle içerde halvet etmeli.
Kuzguncuk / 1984-2007
FOTOĞRAF: SEMİH SEYYİD