2
Yorum
18
Beğeni
0,0
Puan
203
Okunma

biliyorsun değil mi?
defterin kareli odalarına geliyoruz..dışımızdan, içimize kaçıp,..işte o yüzden buradayız hepimiz, bir anlam aradığımız, içimizin derinliklerinde...
(...)
sesini bıraktığın
rüzgarı soluyorken
ben,
sen bana böylesi
yakınken şimdi.
nefesimdeyken
tuttuğum.
dönüşen,
suya dönüşen sorular
soruyorsun..
sesin bir çağlayan olup,
dolduruyor
uçurumlarımı
terk edilmiş
şehirler gibi
toprağıma sığmıyorum..
doğru soruyu
sormakla başlar
ilk kendinden gitmek.
kötü bir anlatıcıyım
oysa ben.
çıkmazlarında sokağının.
ne zaman
birisi adres sorsa,
başımı sana
çeviriyorum..
hı hı kekemeyim,
en az
şehirli aşıklar kadar
mahçup..
ve üzgün
kentler arıyorum
ayrılıklar için..
pansuman gecelerinde
şiir yazan
kanatlarının kırıldığı
yerden
aKan
bir yaralıyım
bu dünyada
en az senin kadar..
ayakları kırılmış
bir cennet dansçısı.
rüzgarı dayayıp
şakağına
yaprakların göçüne
son/baharlar
adıyorum
camlara bırakılan
dokunuşların
kum fırtınalarını
çağırdığı
dudAKlarına ki
derinde miydim
yoksa teninde
gidemiyor musun
ölmek istediğinde
ve kalamıyor musun
hissetmediğin
bir tende.
bir düşü/şü
üzerime çekip
odalarca
aynalar çarpıyordu
yüzüme ki
bir sen/
yokluk ve zaman
üçlemesine
düş diye sızan,
bu rutubetli
duvarların ıslaklığına
dokuna dokuna/
alışıyoruz
sonra, çok sonra
bütün seslere..
ve biz,
soyunuyoruz
koynumuzda
kim/sessizliğimizin ki
adını söyledin,
yutkunarak
biliyor musun,
senin adındaki
ışıktı beni kör yapan.
dokunma,
alışkanlık yapıyorsun.
dokunma.
sonra daha çok acıyor
bütün erken akan sular.
sular acı çeker mi
deme hiç,
sen hiç görmedin mi
çağlayanları.
intiharıdır işte
nice damlanın..
bütün ölümler
seninkine benziyor
değil mi.
atlamak gibi birden
boşluğuna.
içimde bir “kal” var
sana hiç bir zaman
duyurmadığım,
kal ve yaslan.
bir ırmağın
kendini terk edip,
denize gitmesi kadar
sevdalı olsun her şey
yaslan bana!
kırık camlar üzerinde
yürür gibi,
kanar gibi
uzaklaşmak icin
attığın her adımda
canımı yakar gibi.
sadece merak
etmiştim,
yeryüzündeki
denizlerin büyüklüğü
denk midir
göz pınarlarıma düşen
yağmur tanelerine?"
anladım,
yoksun sende
antik bir kentin
yıkıntılarında.
(alının çatından
öptüm demişmiydim.)
sonra ve sırra
avuç açıp,
beklediğim
kışlar geliyor aklıma
küs ve kuş kokan
sabahlara
tutuşan çıraların
isi dağılırdı.
çünkü,
çatlar dudağın önce.
söz kururken dilinde ki
haklıydın,
yağmur halleri vardır
gitme/lerin.
o zaman,
vazgecip kendimden
bir kaplumbağaya
taşınıp,
göç ettim
ellerinden ve dilinden.
iki büklüm
dizlere dokunan
avuç içleri bilir...
kırılır Lut ve yarılır deniz.
köprülerin senindir.
denizin dibinden
geldim ben.
gömülen bir kıta gibi
saçlarına..
(...)