0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
43
Okunma
Sen anlat…
Yüreğinin küle dönmüş haritasını,
Her solukta biraz daha çöken o sessiz dağları,
Karanlığa sığınırken titreyen o çocuk hâlini…
Bazı acılar vardır ya,
İnsan söylemese de yüzünden düşer ya yere—
İşte onu anlat bana.
Anlat…
Yolun kenarına itilmiş umutların
Gecenin koynunda nasıl üşüdüğünü,
Bir bakışın bile insanı nasıl paramparça ettiğini.
Her adımında bir kapan vardır bilirim;
Sen yine de anlat,
Ben duyarım toprağın hırçın iniltilerinden.
Sen söyle…
Gülün yaprağındaki kanın hesabını soran rüzgârı,
Bir bülbülün sesine karışan gizli ağıdı,
Sessizliğin ucunda bekleyen o öfkeyi…
Bazen bir çiçek bile,
Koparıldığı yerden sana acısını anlatır—
Sen sadece konuş.
Sen göster bana…
İnsanın insana kurduğu tuzakların gölgesini,
Düşene tekmeyi mükâfat sanan kalpsizleri,
Bir avuç merhamet için yalvaran o titrek elleri.
Ben karanlığa bakmayı bilirim;
Bir gözyaşının nereye düştüğünü de…
Sen içini dök yeter.
Anlat ne olur…
Bir avcının bakışındaki soğuk kararı,
Avın kaderine sessizce razı olmasını,
Yaralı bir yüreğin
Kendi kendine tutunmayı nasıl öğrendiğini…
Bazı acılar dilde değil,
İnsanın kemiğinde taşınır—
Ben onu da duyarım.
Ve sen anlat en çok da
Vazgeçilemeyenleri…
Gidişleriyle bir ömrü delik deşik edenleri,
Bir bakışıyla yılları sırtına yükleyenleri,
Adı unutulsa bile,
Acısı insanın içini hala içeriden oyanı…
Çünkü bilirim;
Her insanın göğsünde saklı bir yangın vardır.
Külünün altında hâlâ alev alev duran bir sır,
Geceye fısıldadığı bir inat nefesi…
“Bu hikâye burada bitmez.”
Diyen bir yanı…
Sen anlat …
Ben duvarlar gibi dinlerim.
Nereye çökeyim dersen,
Oraya oturur, yükünü omuzlarıma alırım.
Sen içini akıt;
Ben göğsümü açarım,
Yıkılmam.
Kadir TURGUT