4
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
117
Okunma
Düşüncelerin putları düşer geceye,
Sessizlik çığlık gibi dolaşır sokak aralarında.
Hülyaların enkazı serilir yıldız yıldız, alın yazıma;
Gölgeler taşır eski zamanların küskün ağıtlarını.
Vedalar savurur unutulmuş isimleri,
Koca çınarların dökülen yaprakları gibi.
Zamanın elleri titrer kum saatinde;
Tutamam, dakika dakika eksilenleri.
Sisli camlardan bakar yalnızlığın zalim gözleri;
Anılar tutuşur yaprak yaprak,
Sessiz sedasız yürek ateşinde.
Gözlerini hatırlatır göğün solgun ayı;
Her yıldız bir gölge, her gölge bir sır.
Çay bardağındaki buhar kadar geçicidir
Tiryaki tutkular;
Dağların ıssızlığı gibi soğur, kaybolur,
Damağımda tarifsiz izler bırakır.
Karanlığın nabzı atar duvar diplerinde;
Rüyanın kırık camı yarar geceyi içerden.
Bir fısıltı sürünür zamanın ıssız nehrinde;
Gölgeler boğulur ruhumun derinliklerinde.
Ve hafızam — dipsiz bir kuyu gibi —
Tek bir ışık kırıntısını saklar evrenden.
Bir ab-ı hayat süzülür gecenin pas tutmuş pervazından;
Karanlığa mahkûm bir prangayı taşır
Bedenimin dilsiz ayakları.
Toprağın sakladığı kadim bir tın dokunur içime;
Yıllara işlenmiş bir kasvet kadar ağır nefesi.
Ben — eksik bir harfin unutulmuş sesi…
Ve o sayfada yeniden yazılırım
Karanlığın defterine.
5.0
100% (8)