0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
58
Okunma
Rüzgâr yine senden bahsediyor, Nihal.
Saçlarının ucundan kopup gelen o ince sızı,
göğün içinden geçip ruhuma dokunan
bir eski sır gibi dolaşıyor içimde.
Huzursuzluğum senin özgürlüğünle karışıyor;
sen esince, dallar bile tereddüt ediyor
köksüz mü kalalım, yoksa sana doğru mu eğilelim diye.
Bilirim…
Her rüzgâr, senden bana taşınan bir mektuptur.
Bilinmezliğe savrulan düşüncelerim
senin adını taşıyan birer kuş gibi
ufkun çizgisine konar, sonra tekrar havalanır.
Nihal,
seninle konuşur gibi esiyor bu çağın rüzgârı.
Modernliğin demir soğukluğunu,
tasavvufun kadim ateşiyle yumuşatıyor.
Bir yanım şehrin hengâmesi,
bir yanım dervişlerin gölgeli avlusu…
İkisi ortasında sen:
hem yara, hem merhem.
Bazen diyorum ki
belki de sen,
rüzgârın Allah’a söylediği gizli bir duadır.
Belki de bu esinti
âlemin iç çekişidir,
benimse senden kalan bir hatıra nefes.
Ve ben,
her savruluşunda seni biraz daha anlıyor,
her titreyişinde sana biraz daha yaklaşıyorum.
Ey rüzgârın aynası Nihal…
Esvireşirsen bir gün yine gönlümün yamacına,
gel.
Çünkü ben hâlâ
senin adınla devrilen dalların gölgesinde
aşkı bir sır gibi saklıyorum.
5.0
100% (1)