0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
37
Okunma
Sabahın ilk ışıklarıyla konuştum,
"Nihal," dedim, "bak, geliyor O!"
Göklerin yüreği attı ufukta,
Karanlık, bir yalnızlık yarası gibi kapandı.
Altın bir buseydi yeryüzünü öpen,
Her öpüşte can bulan toprak oldum.
Sen sanma ki güneş doğdu sadece,
İçimdeki ’O’ durdu, ışığa vuruldu.
Bu neşe, bu enerji, bu coşku;
Sıradan bir sevinç değil,
Varlığın özüne dönüşün coşkusu.
Bir var oluş, bir yok oluş, bir de yeniden var oluş...
Hepsi bir ışık hüzmesinde gizli.
Ben Nihal, bir damla suyum o ateş okyanusunda,
Yanıyorum, ama tükenmiyorum,
Aksine, yandıkça çoğalıyorum.
Canlılık budur işte,
Kendinden geçmek ve kendine, O’nda varmak.
Bu aydınlık, dışarıda değil,
İçeride, tam kalbimin orda.
Güneş, sadece bir hatırlatıcı,
Asıl mühür, gönlümdeki aşkın.
Her sabah bu diriliş,
Her ışıkla içimdeki ’O’nu selamlayış...
İşte benim modern zamanlarda Kâbe’m,
İşte benim sade, yalın, metafizik aşkım.