1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
43
Okunma
Külün hafifliğinde bir sır vardı,
Rüzgâr onu Hakk’ın avuçlarına taşıdı.
Ben, benden kaçarken buldum seni
Aşkın ateşi beni yakmadı,
Beni benden ayırdı.
Ateş sanılan şey, aslında bir uyanıştı,
Közün içindeki sessizlik bana adımı unutturdu
Her nefsimin gölgesi yere düşerken
Göğe yükselen sadece senin nefesindi.
Düşlerime değen bir ilahi sızı vardı,
Teni olmayan bir dokunuş gibi
Benliğimi aldın senden öncekilere değil,
Kendi yokluğuna emanet ettin.
Aşka sığınırken öğrendim
Yanan, bendeki karanlıkmış meğer
Işık, hiçbir şeyi yakmazmış
Sadece gölgelere yer bırakmazmış.
Bu yolda yürürken ayaklarım değil,
Seher vakti kanatlanmış dualarım ilerledi.
Toprak bile hafifledi altımda,
Küllerim rüzgâra karıştıkça.
Her “ben” deyişimde uzak düştüm senden,
Her “sen” deyişimde döndüm kendime,
O an anladım ki benlik;
Kör bir damlaymış ummanına düşmeye çalışan.
Bir gece, yıldızların dizildiği o an
Göz kapaklarımın içi bile aydınlandı,
Benliğimin küle döndüğü yerde
Varlığın sessizce serpildi ruhuma.
Aşkın bana öğretmediği tek şey yoktu,
Her kayboluşta bir var oluş gizliydi.
Ben bitince başladım yine
Bittiğim yerde açtı kalbimdeki gül.
Bu kül rüzgârının taşıdığı sırra
Hiçbir dil söz bulamaz,
Çünkü alevin gerçek adı
Hakk’ın gizli gülüşüdür.
Benliğimi sana bıraktığım o an
Ne yanış kaldı ne karanlık,
Sadece sen doldun içime,
Benliğin kül olduğu o an
Seni kendimde gördüğüm ilk ândı.
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ
(17 Kasım 2025)