Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
-Tesbih-
-Tesbih-

Bir ölüm sergisi

Yorum

Bir ölüm sergisi

9

Yorum

33

Beğeni

0,0

Puan

614

Okunma

Bir ölüm sergisi





Zan, nihayetin dilsiz kardeşi,
Ağacın tepesinde düğümlenmiş kör bir yemin uçurtma,
gözyaşı döküyor gövdeden gövdeye.
Hıçkırık, rüzgârın göğsüne işlenmiş yarım bir nakış şimdi,
Kanadı kırık söz,
kaldırımda mahzun bir ölüm sergisi.




Gölgelere sinmiş fısıltıda şehir,
Kandiller solgun bir ağıt,
Ki bu, yarım kalmış Adak kadar ölgün.
Gecenin alnına düşmüş sessizliğin boğuk zili,
duvarlar rüzgârın son evi.




Yüz çökeliyor,
Kuytusunda geceyi katlayarak,
kahvesi ılık, yalnızlığı demli.
Sabah; perde ucundan sızan gri bir küf,
Sokaktan çarpan bir inilti,
Zebun bir mıh kadar soğuk, bir o kadar diri.
İhanetler sarkıyor zindan ağından,
sevda, diken yuvası gibi dönüyor yüreğinde.
İşte…
işte susmuyor o gizli zelzele,
yeniliyor
bir yaradır içten içe, tekrar tekrar açılan
Bir isyan gibi kabaran teninde




Siyah çökeliyor,
nemli duvarlarda yorgunluk,
çelimsiz nefeslerle sarıyor Zifiri.
Uçuruma uzanan kızıl damarlar
Viran Yer’den tırmanıyor.




Ah,
Bir ağaç dibinde, dallarında Kahr’ın unuttuğu,
kıpırtısız, soluksuz bekleyen çocuk...
Dudağından yırtılmış bir sessizlik taşıyor avuçlarıma
yalnızlık sarkar koyu suya,
hiçlik daire daire büyüyor
kent sağırlığı sırtlanıyor
adım adım kararıyor sabahın ihtimali



....

Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bir ölüm sergisi Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Bir ölüm sergisi şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bir ölüm sergisi şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Sabitlendi
Ramazan Boran 1
Ramazan Boran 1, @ramazancboranc1
15.11.2025 13:18:57

Her şehir, kendi küllerini taşıyan görünmez bir bohçayla yaşar. İnsan, bu bohçanın içinde saklı çıtırtıları duymayı öğrendiğinde, karanlığın yalnızca bir eksiklik değil; aynı zamanda bir anlatım biçimi olduğunu da fark eder. İşte ölüm sergisinin kapıları böyle aralanır: Parıltısız bir gerçeğin, ışıkla inatlaşan dalgın bir aynanın içinden.

Zan, şiirde de belirtildiği üzere nihayetin dilsiz kardeşidir. Dilsizdir.
Bir yemin, rüzgârın elinde kör bir uçurtmaya dönüşürken, insan, iradenin değil, kırılganlığın nasıl göğe çekildiğini anlar.
Öğreti ise burada başlar aslında.
Kırılma, çoğu zaman eşikten geçmenin sesidir.

Rüzgârın göğsüne işlenen yarım nakış, bizi tamamlanma yanılsamasından alıkoyar. Keder, hiçbir zaman tam dikilmez; boşluklar, şiirin de hayatın da en çok konuşan yerleridir. Bir kaldırım taşında sessizce açılmış ölüm sergisi; bize, gündelik hayatın cilasının altında sürekli bir sızı dolaştığını gösterir. ''Acı, çoğu zaman saklanmaz, sadece şehirleşir.''

Şehirlerin gölgeleri fısıltıyla konuşur. Kandiller solgun, dualar eksiktir. Yarım bırakılan adaklar gibi, insan da kendi kendine tamamlanamayan bir vaattir. Duvarların rüzgâra son kez ev sahipliği yapışı bize şunu öğretir:
''Her son, kendine gizlenmiş bir sürgün taşır.''

Gecenin kuytusunda yüz çöküp kahvenin ılıklığına yaslandığında yalnızlık en dürüst hâliyle görünür. Hiçliğin gri bir küf gibi perde ucundan sızması, insanın iç mekânlarını tanıması için bir davettir aslında. İhanetlerin zincir gibi tavandan sarktığı bu iç zindanda sevda dikenini büyütür.
Ve işte o an bedenin üzerinde kabaran gizli zelzele insanın kendine söylediği en çıplak cümle halini alır
“Kendimden geçiyorum.”

Siyah, şiirde bir çöküş rengi değil; bir yoğunlaşmadır. Nemin duvarlarda birikmesi, nefeslerin çelimsizliği, kızıl damarların uçuruma uzanışı…işte bütün bunlar insanın kendi uçurumunu taşımayı öğrendiğinin işaretleridir. Uçurum her zaman düşülen yer değildir ki.
Bazen çıkılan, bazen çıkılamayan bir yoldur o.

Ve sonra o çocuk..
Dalları arasında unutuşun tortusunu taşıyan ağaç altında, kıpırtısız bekleyen o çocuk. Onun avucundaki yırtılmış sessizlik, yetişkinliğin her sabah unutturmaya çalıştığı ilk acıdır.
Çocuk susar, çünkü hiçbir acı ilk hâli kadar gürültülü değildir.
ve öğreti de burada derinleşir.
''Yetişkinliğin tüm sesleri, çocukluğun tek bir sessizliğini örtemez.''

Yalnızlık koyu suya sarkarken, hiçlik daireler çizip büyür. Kent sağırlığı sırtlanır; sabahın ihtimali adım adım kararır. Ve insan, tüm karanlığıyla şunu fark eder:
''Karanlık, bize dünyanın değil; kendi içimizin haritasını öğretir.''

Ölüm sergisinin içinden geçmek, ölümü anlamak değildir; yaşayan tarafımızı nerede kaybettiğimizi görmektir. Her metafor, bir yarığın üzerinden kurulan köprüdür. Her karanlık, dokunmayı bilen bir el arar. Ve her suskunluk, bizi kendimize tercüme eder.

Belki de insan, nihayetinde şunu öğrenmek için karanlığa iner:
''Hiçlik büyür; ama insan, o büyüyen boşlukta kendi yankısını görmeyi öğrenirse, karanlık öğretmenine dönüşür.''

Şair, kelimeleri birer nesne, birer kanat kırığı, birer gölge kıymığı gibi kullanıyor. Hiçbirinin yüzeyi pürüzsüz değil. Hepsinin ete değen, ruha sürten bir yanı var.

Bu şiirde ölüm yalnızca görünen değil, görünmeyeni de doğuran itici bir güç. Ölümün sergisi dediklerinde, biz sıradan ölümlerin tezahürünü ararız; oysa şair, ölümlerin isimlendirilmediği bir çağa ait gibi: söylerse eksilecek, söylemezse kabuk bağlamayacak bir yaranın eşiğinde duruyor. Ölünün kim olduğunu söylememesi, bir şey sakladığından değil; şiirin özü saklamamakla gizlemek arasındaki ince çizgide durduğundandır. Şiir dediğin, hesap defteri gibi kalem kalem açıklanmaz. Çünkü açıklanırsa büyüsü bozulur, sırra dönüşen şey sırra benzemez artık. Bu şiir de tıpkı öyledir. Kapısı aralık bir zindan, içeri bakmak cesaret ister.

....

Şaire yöneltilen bazı yorumlar aslında metnin gücünü bilmeden teslim eden bir itiraftır. Çünkü bu şiirde ölen bir beden değil, bir güven kırığı, bir şehir sesi, bir masumiyet parçası, bir rüzgârın törpülenmiş soluğudur. Ölüm belki bir insan değildir; belki bir sözün, bir yemin uçurtmasının, bir kahrın dallarda unuttuğu çocuğun iç çekişidir. Şair bunu bilerek kapatıyor ağzını: şiirde ölümün “kime” ait olduğunu söylemek, ölüyü defnetmektir; oysa şair, toprağın da sessizliğin de üstünü açık bırakıyor ki çürüme kadar gerçeğe yakın bir şey kalsın.

Şairin imgelerinde suç ile kader arasında duran ince bir sis vardır. Sözcükler, kendini suçlayan bir insanın nabız atışlarını taşır ama bu da dile gelmez, çünkü iyi şiir kendini açık etmez. Şiir, okurun göğsüne yerleşmek için biraz karanlık, biraz eksik, biraz yaralı kalmak ister.

Şairin imge kurumları öyle olağan dışı, öyle gün yüzü görmemiş ki, neredeyse “ölümün bile yeniden öğrenilmesi gerekiyor. imgeler, daha önce kimsenin dokunmadığı bir duygunun içinden devşirilmiş. Bu şiirin kapalılığı ham değildir, işlenmiş, terbiye edilmiş, kelimelerin içini oyup onlara yepyeni boşluklar açmış bir hayal dünyasıdır orası.

Şairin tüm yazdıkları sanki sadece geceye değil, gecenin ardındaki saklı yarığa ait. Kaynağı meçhul bir karanlık taşıdığı doğru; ama bu karanlık, kaba bir yoğunluk değil, adeta varlığın kendi içinden sızan bir sestir. Açıkça söylemek gerekirse; çıkarılamayan bir balgam gibi değil yalnızca, ciğerlerin kendisinin usul usul çürüdüğü bir yas biçimi. İşte bu yüzden değerli; çünkü hem acıyı saklıyor hem de kokusunu duyuruyor.

Bu şiirin şairi, acıyı yeniden icat eden nadir seslerden biridir. Onun kelimelerine gıpta edilmesi boşuna değil: Herkesin bakıp geçeceği, ayak ucunda unutacağı bir ölüyü, bir nefesi, bir duvar gölgesini bile şiire dönüştüren bir yeteneğe sahip.

Şair, ölüyü göstermiyor ki, ona dokunmamamızı istiyor, çünkü görünmez olan, görünenden daha çok etkiler.

Kim öldü, sorusu artık önemsizdir.

Önemli olan, şiirin gözlerimizin önüne serdiği görünmez ölümün tüm çıplaklığı ve derinliğidir.

Şiirin gücü, bazen eksik bırakılan, imada gizlenen şeyde yatar. Burada şair, okurun hayal gücünü devreye sokarak, ölümün hem somut hem de soyut biçimde hissedilmesini sağlıyor.

Ölüm sergisinin içinden geçmek, ölümü anlamak değildir; yaşayan tarafımızı nerede kaybettiğimizi görmektir. Kısacası ölümün adı yok, ama izi ve etkisi bütün satırlarda hissediliyor.



Şiir, açıklayıcı bir rapor değildir, öğretici ve keşfedici bir deneyimdir.

Yeter ki şiirin size açtığı kapıdan sadece burun kıvırarak bakmayın.

Etkili Yorum
KurşunKalem
KurşunKalem, @kursunkalem2
15.11.2025 22:28:50
Defterde şifresini çözemediğim iki kalem var, biri sensin diğeri Tülay...
Şiirlerininizin karşısında bakar kalırım öyle.

İmge kuyusuna mı düştünüz nedir, bin maşallah kalemlerinize.

Beğen yapıp kaçmak istemiyorum da, yorum da aciz olunca oluyor maalesef bazen.

Bazen de böyle içimden geldiği gibi yazıyorum işte şiirle alakasız.

Hep hayranlıkla sevgiyle

Etkili Yorum
Devrimkaya~
Devrimkaya~, @devrimkaya2
15.11.2025 21:15:23
Ölüm sergisi...
Çok derin bir dokunuş, susmadan ölüm kusabilir insan, ve susarak göz yumabilir ...
Dedim ya bu sergi kanlı canlı bir mezar, herkesin kaçtığı ve herkesin yattığı...

bu serginin her dokunuşunu yüreğime kazıdım çok ölümdün şiir çokk..
Çokça sevgimle 🌹
Black_sky
Black_sky, @black-sky1
15.11.2025 16:31:21
Yorum yazma adına biraz daha güç toplamam lazım malum şiirinizin yan etkileri…
Toparlanmaya zaman istiyor.
Ama sevgilerimi bırakmadan gidemedim.
Sevgilerimle.
ASIKLUZUMSUZ
ASIKLUZUMSUZ, @asikluzumsuz
15.11.2025 14:19:36
""Şiirdir şairi ayakta tutan
Anlayamaz bunu, her atıp tutan"""...Aşık Lüzumsuz

Değerli şairden şahsına münhasır, güzel bir eser
Biz de okuduk ve kutladık, yazan kalemini ve yazdıran yüreğini
Gönlün abat olsun, her şiirin mükemmel ve de benzersiz olsun
Sonsuzluğun sahibine emanet olasın, sağlıcakla kalasın
Ebuzer Ozkan
Ebuzer Ozkan, @ebuzerozkan
15.11.2025 13:54:43
Gönlünüze sağlık, çok güzel bir şiirdi. Duygulara dokunan, düşündüren bir anlatımı var. Her satırıyla beni etkiledi. Okumaktan büyük keyif aldım. Yüreğinize sağlık, tebrikler.
Etkili Yorum
hakanli
hakanli, @hakanli1
15.11.2025 13:14:20
günün şiir i olsun. değer katar anasayfanın tam ortasında güzel durur.

Çocuk bu gökyüzü ne zaman gülse yağmur yağar gülüşünde, bir iç geçiş anında hüzülür kirpiğinin uçundan, belliki ya yetim kalmış hayat yada köksüz bir anda durmuş göz yaşının adı kalmış hani merhamet dergibi yumuk yumuk öpelisi elleri😔

hüzün şiirin ortasında ise göz yaşı imge aramazdı
Yüreğinize sağlık.
Sayın Şair
Saygı ile.
Sivaslı Remzi
Sivaslı Remzi, @sivasliremzi
15.11.2025 12:46:39
Yüreğinize sağlık.. yine harika dizelerdi.. beğeni ile okudum güzeldi.. ilhamınız bol olsun.. sonsuz saygılar..
M.Y.
M.Y., @m-y
15.11.2025 12:35:49
Şiir ölüm imgesiyle dolu ama kim öldü ya da ne öldü açık değil. Sanki söylersem ölüyü gömmüş olurum der gibi.
Bu ölümde kendi payı var mı (varmış gibi) ama onu da söylemiyor.
Kaynağı meçhul bir karanlık var belki de hep bu tarz şiirlerinin ekserisinde. Benzetmem hoş görülsün: Çıkartılamayan balgam gibi.
Belki bazıları hüzün diyecek ama içsel çökme var. yukarıdaki benzetmemin devamı sanki ciğerler çürümüş.
Yine de bir "çocuk" umudu.
Bir doktor ne güzel hastasın der mi. Bu yüzden beğendim lafı bu şiire uymaz.
Saygıyla.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL