0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
106
Okunma
Işığı yitiren bir gece gibi,
Sessizliğin en derin yerinde,
Sözcükler boğulur,
Ve kalp kırılır.
Gözlerin artık bakmazken,
Dudaklar suskun kalmışken,
Bir yanın hep eksik,
Bir yanın hep yarım kalır.
Dokunamadığın ellerin soğur,
Unutamadığın sözler karanlığa gömülür,
Ve sen,
Sadece yürürsün,
Yalnızlıkta, kırgın bir yük gibi.
O eski sesler artık fısıltı,
O eski hayaller, paramparça düşler,
Bir daha sarmaz seni hiçbiri,
Ve zaman, en acı tokattır.
Sen,
Kendini toparlamaya çalışırken,
Dağılırsın usulca,
Her adımda biraz daha eksilerek,
Söyleyemediğin, sustuğun her şeyle.
Gözlerinle ararsın bir iz,
Ama hiçbir yol sana geri dönmez.
Sanki zaman bile sana düşman,
Anları donuk ve acıtır.
Sessizlik konuşur iç dünyanda,
En yakınım dediğin, en uzak olur,
Ve sen anlarsın ki,
En büyük yalnızlık,
Kalbin kendi içinde kaybolmasıdır.
Bir adım atarsın,
Ama yerin yokmuş gibi boğulursun,
Her nefeste biraz daha eksilirsin,
Duyguların ağır bir yük gibi omuzlarında.
Öyle anlar gelir ki,
Gülmek bile yakmaz,
Bir maske takarsın dünyaya,
Ama o maske altında
Sarsılır ruhun,
Sessiz bir çığlıkla.
İçinde taşıdığın o boşluk,
Doldurulmaz artık hiçbir şeyle,
Ve sen,
Kendi gölgene bile yabancı kalırsın.
Ve sonunda,
Yorgun düşersin kendi savaşında,
Ne zafer ne teslimiyet kalır geriye.
Sadece bir an,
Zamanın en soğuk noktası,
Kendinle göz göze geldiğin yerde,
Kırgın, eksik, yaralı.
O an anlarsın ki,
Hiçbir sözcük, hiçbir ses,
Dolduramaz seni artık.
Ve sen,
Sessizce çökersin karanlığın en derinine,
Kendi yalnızlığında,
Kendi kaybında.
Bir daha kalkmak mı? Belki…
Ama artık,
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Ve böyle biter her şey;
Sessiz, ağır,
Kimsesiz bir sonla.