11
Yorum
40
Beğeni
5,0
Puan
355
Okunma
Kahverengi bir hicretin uğultusu yankılanmıştı içimde
Harabelerin gölgesinde,
Unutulmuş zamanın sessiz çığlıklarıydı yazdıkları
Kelimeler baş döndürücüydü
Her biri, kayıp bir çocuğun korkularını saklıyordu
Her harf,
Yüreğime düşen bir taş gibi ağır,
İçimde kanayan bir boşluktu
Odanın nefesi, küf ve mezar kokusuydu
Kana batırarak yazıyordu divitini
Yaşarken sırtında taşıdığı bedenin yükü
Ruhuna dikilmiş bir zırhtı
Boynunda taşıyordu çığlıklarını
Göğsümde yırtık bir gömleğin gölgesi
Dualârım, çatlamış aynalarda kaybolan fısıltılar
İçimde karanlığın ayak izleri
Bir yıldızın yorgun ve yaralı mavisiydi
Onun gözlerinden dökülen son umut kırıntısına muhtaç,
Nazik, kırılgan ve solgundum
Yüreğim, kendi mevsimimden kopup düşen
Bir yaprağın kırılganlığında bekliyordu
Gül kokusunu bilmeyen bir nefesle,
Ellerim yeni eşilmiş bir mezarın buğusunu taşıyordu
Her şafak, o yarayı öpmekti
Beni O’na kavuşturan
Bir kutsal mühür gibiydi sevmek
Şehrin yıldızları
Tek tek intihar etmişti göğümde
Ve ben, o karanlıkta yersiz ve yönsüzdüm
Düşlerimdeki ay ışığı
Bir çığlıkta boğulmuştu
Gece, kendi kanının türküsünü fısıldıyordu
Rüzgârın kör ve sağır ağzına
Sol yanıma düşen kor,
Kendi küllerimin son ateşiydi
Ben şair değilim,
Bir şairin dizelerinde kayboldum gecede
Her kelimeyle kendimden sürgün edildim
Her dizede biraz daha
O’na dönüp hiç oldum
5.0
100% (14)