0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
43
Okunma
Bazen hayat, en güzel anlarımızı bile sessizce uzaklara savurur. İlk başta öyle yakın, öyle içtendik ki; gözlerinle anlardım beni, kelimelere gerek kalmazdı. Sen heyecandan ellerin titrerken, ben seni duyabilmek için beklerdim o gecelerde. Uykusuz kaldığın, kalbini bana açtığın zamanlar... Hepsi bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden.
Ama sonra bir yerlerde, belki de fark etmeden, aramızda bir sessizlik büyüdü. O heyecan yavaş yavaş soldu, sen suskunlaştın, ben anlamaya çalıştım ama sözcükler yetmedi. Bize ne oldu? Belki de hayatın ağırlığı, bazen bizden fazla şey istedi; belki korkularımız, beklentilerimiz başka yönlere savurdu kalbimizi.
Ama bil ki, ilk o günlerde hissettiklerimiz, o saf heyecan, asla yok olmadı içimde. Sadece aramızda konuşamadığımız, dile getiremediğimiz şeyler büyüdü.
Belki de en zor olanı, o suskunlukların arasında kaybolmamak... Sessizlik büyürken, biz susarsak; kalpler daha da uzaklaşır birbirinden. Ama bir yerden cesaret edip o kapıyı aralamak gerek. Kelimeler bazen yetersiz kalabilir, ama içten bir “Seni anlıyorum” ya da “Buradayım” demek, en uzun sessizlikleri bile kırabilir.
Belki de yol, yeniden dinlemekten geçiyor. Kalbin sesini, karşındakinin gizli kalan hislerini anlamaya çalışmak… O saf heyecanı yeniden yakalamak için, geçmişin yüklerini biraz bırakmak ve birbirine yeniden dokunmak gerek. Çünkü bazen, en derin sessizliklerde bile umut vardır. Ve o umut, yeniden başlamaya cesaret edenlerin yanında.
İnanmak, belki de en büyük güç... O eski heyecanı yeniden hissetmek için önce kendimize inanmak gerekiyor. Çünkü kalpler bazen yorulur, kırılır, ama tamir edilebilir. Suskunluklar içinde kaybolmuş duyguları yeniden canlandırmak sabır ister, cesaret ister. Ve bazen en çok da zaman.
Kendi yolumu bulmaksa, sessizliklere rağmen küçük bir adım atmakla başlıyor. Kendi içimde dürüst olmak, ne hissettiğimi fark etmek ve o duyguları saklamadan, korkmadan ifade etmek... Belki karşımızdaki kişi de aynı çaresizliği yaşıyor, belki o da yeniden bağ kurmak istiyor ama yolu bulamıyor.
O yüzden, yıkılmış köprüleri onarmak için önce kendimize uzatmalıyız elimizi. Küçük bir dokunuş, bir “Ben buradayım” demek, bazen bütün mesafeleri kısaltabilir. Ve bazen, yeniden başlamanın en güzel hali, o samimi cesaretle başlar.
O eski heyecanın kıvılcımı hâlâ içimde bir yerlerde saklı, hatta bazen en karanlık anlarda bile hafifçe parıldıyor. Belki de en büyük dayanağım, o kırılgan ama vazgeçmeyen umut… Çünkü biliyorum ki, hayat ne kadar zorlasa da, kalpten gelen bir ses susmaz. O ses, en sessiz anlarda bile yankılanır ve yeniden bağ kurmak isteyen yürekleri bir araya getirir.
Yol ne kadar uzun ve belirsiz olursa olsun, vazgeçmemek… Kendi içimdeki gerçek duyguları fark etmek, onlara sahip çıkmak ve cesaretle ifade etmek… İşte bu, ayakta tutan en güçlü bağ.
Sonunda anladım ki, kaybetmekten korkmak yerine, yeniden denemek cesaret ister. Ve o cesaretle attığım her adımda, suskunluklar arasında kaybolan o sıcaklığı tekrar bulabilirim. Çünkü gerçek sevgi, zamanla değil, yürekle yaşanır.
Ama bazen de vedalar gelir, yollar ayrılır. Her ne kadar içinde o eski heyecan, o umut kıvılcımı yanmaya devam etse de, bazen insan iki farklı yöne savrulur. Bu ayrılık, bir son değil belki de yeni bir başlangıçtır; kendi yolunu bulmak, kendinle barışmak için bir fırsat.
Senin hikayen de, o kalbinin derinliklerinde hep parlayan o kıvılcımla saklı… Ve unutma, bazen en zor anlar, en güzel başlangıçların habercisidir. Her ayrılık, yeniden var olabilmek için bir nefes olabilir.