0
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
84
Okunma
Çare nedir bilmem ama çaresizlik… onunla yaşlanmayı öğrendim ben.
İçimde bağıra bağıra anlatmak istediğim bir dünya var,
ama sesim hep boğazımda öldü.
Her kelime yutkunarak sustuğum bir yara oldu.
Hıçkıra hıçkıra ağladım gecelere,
bir tek duvarlar duydu içimin çığlığını.
Ben sustukça içimde büyüdü yangın,
ben sustukça yok sayıldım.
Ne duyan oldu,
ne gören…
O yüzden artık anlatmıyorum,
çünkü en çok anlattıklarımda kaybettim.
Bazen insan, kendi sessizliğine bile yabancı kalıyor.
Gözyaşlarım bile utanıyor düşmeye,
çünkü kimse sormuyor neden ıslak bu yüz diye.
Bir yanım hâlâ anlatmak istiyor,
diğer yanım “boşuna” diyor her defasında.
Kırıldım, ama kimseye suç bulamadım.
Çünkü ben hep sessizliğe sığındım,
belki biri duyar umuduyla,
ama kimsenin kulağı kalmamış yüreği duymaya.
Ben çok sustum…
Sustum çünkü anlatınca eksiliyordum,
sustum çünkü anladıkça yalnız kalıyordum.
Ve en sonunda öğrendim…
Bazı acılar konuşulmaz, sadece yaşanır.
Çaresizlik bir zincir, boynumda paslı bir halka gibi.
Her koparmak istediğimde daha da derin saplanıyor etime.
Suskunluğum, bazen öfkemden daha keskin bir bıçak;
kanatıyor ama kanımı bile görmüyor kimse.
Yalnızlık, en yakınımdaki yabancı,
ve ben ona her gün biraz daha alışıyorum.
Çünkü artık biliyorum:
Duyulmak değil mesele,
anlaşılmak bile bazen lüks.
Ve ben, kelimelerimi yutarken,
kendimi unutur oldum.
Kaybettiklerimden değil,
beni duymayanlardan korktum hep.
Artık ne çare ararım ne de umut.
Çünkü biliyorum,
bazen insan, en derin yaralarını
kimseye göstermeden,
sessizce kanatır.
Ve ben,
kendi içinde kaybolan bir hayaletim artık;
görünmez, duyulmaz, unutulmuş…
Belki de en büyük acı,
birinin seni anlamaması değil,
anlamaya çalışmamasıymış.
Suskunluğumda boğuldum,
çaresizliğimle sarıldım kendime.
Ve öğrendim;
en çok inciten,
en çok üzen,
sessizlikmiş…
Ve böylece her gün biraz daha küçüldüm kendi içimde.
Sesim kısıldı, nefesim ağırlaştı,
kırgınlıklarım birikti,
taşlaştı yüreğimin derinliklerinde.
Kimse bilmiyor;
bu sessizliğin altında ne fırtınalar var,
bu yalnızlığın içinde kaç savaş veriliyor.
Kendime bile yabancı oldum,
aynalara bile güvenim kalmadı.
Çünkü artık biliyorum,
bazı yaralar,
kanasa da görülmez,
kanasa da hissedilmez,
sadece içine atılır.
Ve en acısı,
bu yalnızlıkta kaybolurken bile,
bir umut taşıyorum hâlâ;
bir gün,
belki biri gelir,
bu sessiz çığlıkları duyup anlar diye.
Ama belki de umut, en büyük yalandır.
Çünkü kimse gelmedi,
kimse duymadı,
kimse anlamadı.
Ve ben,
kendi sessizliğimde eridim,
yitip gittim gözlerden uzak,
unutulmuş bir şarkı gibi.
Sonunda öğrendim;
en derin acılar,
en keskin yalnızlıklar,
kendi içinde yaşanır.
Ve ben,
sessizliğin içinde kaybolan,
çaresizliğin içinde boğulan,
unutulmuş bir hikâyeyim artık…
Ve işte böyle,
sessizlik en güçlü kelimem oldu.
Çaresizlik en derin yaram,
ve yalnızlık en sadık dostum.
Kimseye anlatamadım,
kimse duymadı beni,
ama öğrendim ki,
en büyük mücadele,
kendi içindeki fırtınayla savaşmaktır.
Artık sustuğum yerde,
düşüncelerimle kalakaldım.
Ve biliyorum,
bazı acılar anlatılmaz,
sadece yaşanır…
5.0
100% (1)