1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
112
Okunma
Ne taht ister yüreğim,
ne de taç takılsın alnıma…
Ben hükmetmek değil,
anlaşılmak istedim bu koca kalabalığın içinde.
Bir gül açar bazen içimde —
adı sensizliktir,
ama kokusu hâlâ sen gibi yanar damarlarımda.
Gecenin en karanlık yerinde bile
bir umut titrer içimde,
çünkü ben, karanlığı da sevmesini öğrendim,
yeter ki içinde biraz sen olsun.
Ey gönül,
seninle ne çok savaştım!
Bir yanda sükûnetin yüce dağları,
öte yanda özlemin yanan ovaları...
Her nefeste biraz kül oldum,
ama her külde biraz ışık buldum kendimden.
Ne rüzgarıma tül,
ne fırtınama talan gerek.
Ben zaten yıkıldım defalarca,
ama her seferinde yeniden kurdum içimdeki mabedi.
O mabedin duvarları duadan değil,
bekleyişten örülüdür.
Çünkü beklemek bazen dua etmektir,
söylemeden konuşmak gibi,
dokunmadan sevmek gibi,
görmeden inanmak gibi...
Ve ben inanıyorum:
Bir gün biri gelecek,
elleri değil, sesi dokunacak içime.
Beni benden ayırmadan,
beni bana anlatacak sessizce.
O zaman anlarım ki;
bütün yalnızlıklar bir hazırlıktı,
bütün kırıklar bir anahtardı,
ve bütün yollar bir tek yüreğe çıkıyordu.
Bana bir ben,
bir de beni anlayan gerek.
Ne eksik, ne fazla.
Bir nefesin içinde evreni bulmak kadar sade,
bir bakışta ömrü okumak kadar derin...
Belki de anlamak, sevmekten daha kutsaldır.
Çünkü herkes sever,
ama çok azı duyar bir kalbin dilini.
Ve ben artık sessizim.
Çünkü kimse duymasa da,
Tanrı biliyor içimde neyi aradığımı:
Bir ben,
bir de beni anlayan…
Kadir TURGUT
5.0
100% (1)