0
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
156
Okunma
bir çığlık doğar sabahın sancısından
kayış gibi gerilmiş bir şehrin beline
kurulmuş saat gibi işler devran
ve sen,
tenhalar kadar sessiz,
mezarlıklar kadar suskunsun
ellerin bir tutanak gibi
çocukluğunun alnına yapıştırılmış
oysa herkes biliyor
o istasyonlarda bekleyen sen değilsin
o tren, hiç gelmeyecek
gözlerin hâlâ geceye ayarlı
biraz hüznün pusulası,
biraz uçamayan kör kartal
görmeden geçtin
yoksulluk ne renk giyer?
aşk hangi dilde susar?
biz acıyı kızılcık şerbeti gibi içtik
her yudum takıldı boğazımıza
sırtımızda darbelerin postal izi
yeni baskınlarla uyandık yıllarca
gülmek suçtu
bu yüzden gülüşlerimizi gömdük yüz hatlarımıza
anadilinden yasaklanmış çocukluğumuzu
öylece bıraktık sokak ortasında
ve bir tabela gibi
paslandık köşe başlarında
biz bu acıyı bir harita gibi ezberledik
fakat hiçbir yol bizi kendimize götürmedi
bir günlüğüne kendin ol dediler
bir ömür inkâr edildik
bize gökyüzü yasaktı
kuşlar bile pasaportla geçiyordu pencerelerimizden
şimdi sor
kaç dua bir hayat eder?
kaç şiir bir yarayı kapatır?
kaç hayal bir ömrü taşır sırtında?
bir ateş bırak kalbimize
kıyamet kadar sessiz
ama varlık kadar yakıcı
sen yine de yaz
kanlı tarihi kırılmış kalbinle
çünkü bazen
en büyük devrim
bir mısranın en sessiz yerinden başlar
5.0
100% (5)