0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
128
Okunma

Ben mecburum sana…
Bir sabahın solgun ışığına,
Bir gülüşün ardından kalan gölgeye,
Kendimi unutsam da, seni unutmamaya.
Yollar uzar, şehirler değişir,
İnsanlar geçer, mevsimler silinir,
Ama bir adın kalır dilimin ucunda —
Ben mecburum sana, susarak bile.
Bazen rüzgârda duyarım sesini,
Bir yaprağın düşüşünde, bir kuşun kanadında.
Kulağım alışmış sanki yokluğuna,
Her sessizlik senin yankınla dolu.
Ben mecburum sana…
Kendimi bildim bileli değil,
Kendimi unuttuğum günden beri.
Çünkü sevda bazen seçim değildir,
Bir yara olur, kabuk tutmaz hiçbir zaman.
Gözlerin —
gökyüzünün bildiği tek sır gibi durur içimde.
Ne kadar uzağa baksam, oradasın.
Ne kadar sustursam kendimi,
Bir “gel” yankılanır kalbimin duvarlarında.
Ben mecburum sana…
Çünkü gitmek, senden daha zor.
Bir adım atsam, düşerim sesine.
Bir nefes alsam, kokun gelir havayla.
Ve ben, her solukta yeniden başlarım sana.
Zaman geçiyor,
takvimler eskidi duvarımda.
Her gün bir yaprak düşüyor,
ama hiçbiri “unuttum” yazmıyor üstünde.
Çünkü unutmak, bana yasak.
Ben mecburum sana…
Bazen nefes gibi, bazen ceza gibi.
Aşkın bana bıraktığı miras bu:
Ne yaşamak sensiz, ne ölmek seninle.
Gece olduğunda seni konuşurum karanlıkla,
Kelimeler yorulur, ama ben susmam.
Bir yıldız kayar, dilek tutmam.
Çünkü bütün dileklerim zaten sensin.
Ben mecburum sana…
Belki kaderin eli yazdı bu mecburiyeti,
Belki de ben kendi ellerimle mühürledim kalbimi.
Ama fark etmez artık —
Çünkü adın, dualarımın arasına karıştı bir kere.
Bazen diyorum, belki de mecburiyet değil bu,
Belki de bir varoluş biçimi.
Çünkü sensiz hiçbir cümlem tam olmuyor,
Sensiz hiçbir susuş huzur vermiyor.
Ben mecburum sana…
Bir sevdanın en sessiz hâline,
Bir dokunuşun yankısına,
Bir anıya sığınan ömrüme.
Ve bil ki,
ne kadar uzak olursan ol,
ne kadar susarsam susayım,
bu kalp hep aynı cümlede atacak:
Ben mecburum sana.
5.0
100% (2)