2
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
117
Okunma

Gecenin içinden yavaşça yürüdüm.
Adımlarım yankılanmadı bile, çünkü yorgunluğun bile bir sessizliği vardır.
Evinde küçük bir masa, üzerinde yarısı erimiş bir mum.
Işığı, ne tam aydınlık, ne tam karanlık.
Tıpkı onun gibi — ne tam umut dolu, ne tamamen bitmiş.
Bir sandalye çekti.
Kendini değil, yorgunluğunu oturttu karşısına.
Derin bir nefes aldı.
“Nefes almak bile bazen lüks,” diye düşündü, “bazen nefes alıyor beden, bazen tekliyor yüreğim.”
Bir kâğıt, bir kalem.
İçinden taşan kelimeler vardı, kimseye anlatamadığı.
Kendine yazmaya başladı.
Bir hikâye değildi bu, bir itiraf, bir yara, bir yeniden doğuştu.
Ve ellerinden şu dizeler döküldü:
Yorgun bir kadının hikâyesi bu,
Omuzlarında gece, ellerinde kül,
Bir mum yanıyor içerde — sessiz,
Ateşiyle değil, sabrıyla ısıtıyor evi.
Bazen ağırdır sevmek,
Bir ömrü taşır gibi taşır kalbini.
Bazen nefes alıyor beden,
Bazen tekliyor yüreğim,
Ama dimdik ayaktayım —
Çünkü yıkılmak yakışmaz bize.
Bir gece,
Bir uyku,
Uykuda sen,
Sende ben,
Bende yalnızlık…
Birbirine karışan gölgeler gibiyiz,
Aynı rüyanın iki ucunda
Yan yana, ama dokunmadan.
Penceremde bir mum daha eriyor,
Zaman damla damla akıyor masama.
Sözlerin, sanki kül olmuş bir ateşin
Son kıvılcımı gibi düşüyor kalbime.
Bazen özlüyorum —
Kendimi, çocukluğumu,
Henüz kırılmamış sesimi.
Bazen sadece susuyorum,
Çünkü anlatmak da yorar insanı.
Ama bil istedim:
Adamlık dersi veren kadınlar var bu dünyada.
Ağlayıp da kalkmasını bilen,
Kırılıp da hâlâ sevebilen,
Yorulup da pes etmeyen kadınlar.
Ben onlardan biriyim belki,
Yalnızım, ama eksik değilim.
Kırıldım, ama ölmedim.
İçimde hâlâ yanan bir mum var,
Ateşi sönmedi — sadece uslandı.
Ve her sabah aynaya baktığımda
Gözlerimde bir cümle yankılanıyor:
“Bazen ağırdır sevmek,
Ama bazen nefes alıyor beden.”
Bir gün yine uyanacağım,
Gecenin küllerinden,
Yeniden doğar gibi,
Yeniden sever gibi —
Dimdik, sessiz, ama diri.
Bil istedim.
Son kelimeyi yazdığında mumun alevi titredi.
Sanki o da duygulanmıştı, o da biliyordu bu hikâyeyi.
Kadın, kalemi bıraktı, sırtını sandalyeye yasladı.
Bir damla yaş, dudağının kenarına kadar geldi, sonra geri çekildi.
Ağlamadı.
Çünkü artık gözyaşları bile yorulmuştu.
Dışarıda rüzgâr, perdeleri usulca okşadı.
Pencerenin önünde bir ateş böceği belirdi;
küçük, sönük bir ışık…
Ama karanlığın içinde, bir tek o parlıyordu.
Kadın gülümsedi.
O an anladı ki, bazen insanın içindeki ateş de böyledir:
Küçüktür, sessizdir, ama sönmez.
Yorgun bir kadının hikâyesi böyle bitti sanırsın.
Oysa bu, sadece bir geceydi.
Sabah olduğunda, aynı kadın
Yeniden ayağa kalkacak,
Yeniden giyinecek,
Yeniden yaşayacaktı.
Kimse fark etmeyecekti belki,
Ama o geceden sonra artık başka biriydi.
Çünkü bir kadın, bir defa kendi hikâyesini yazarsa,
Artık hiçbir sessizlik onu susturamaz.
Bil istedim.
5.0
100% (3)