10
Yorum
20
Beğeni
5,0
Puan
213
Okunma

Herkes tertemiz bir doğa ister,
ama kimse toprağına dokunmaz artık.
Ne el kalır nasırlı,
ne çocuklar çamura basar.
Oysa huzur buradaydı bir zamanlar,
taşta, toprakta, yeşilde,
çayırda, çimende, rüzgârın kokusunda…
Bir kazın kanat sesinde,
bir ineğin sabah buğusunda saklıydı sabır.
Ben büyüdüm o taş duvarların arasında,
her sabah karın sessizliğinde,
her akşam sobanın çıtırtısında.
Aşağı Cambaz’ın yollarında öğrendim yürümeyi,
yokuşlarında düşmeyi,
kalkmayı da...
Çıldır’ın rüzgârı öğretirdi direnmeyi,
gölü, sabrı;
kışın beyazı, umudu.
O küçük ellerimle kardan evler kurardım,
hayallerim, gökyüzüne karışırdı.
Şimdi şehirdeyim.
Asfalt yollar yabancı,
gökyüzü küçük, yıldızlar uzakta.
Toprağın kokusu yok artık,
yağmur bile plastik gibi yağıyor üstümüze.
Bir zamanlar oyun oynadığım dere,
şimdi fotoğraflarda bir hatıra.
Sesini duymuyorum, ama içimde hep akıyor.
Bir taş, bir ağaç, bir gölge kadar bile
yerim kalmadı orada belki —
ama gönlüm hâlâ orada,
kır çiçeklerinin arasında,
o günlerin hayalinde.
Hoşçakal güzel köyüm,
hoşçakal Çıldır’ım,
hoşçakal taş duvarlar,
ve siz, güzel insanlar, komşular, akrabalar,
karda birlikte donduğum dostlarım…
Bir gün yine dönersem,
bilin ki o gün şehir yorgunudur.
Ve ben,
yalnızca toprağıma sığınmaya gelmişimdir.
5.0
100% (10)