27
Yorum
32
Beğeni
5,0
Puan
659
Okunma

I. Yankı
Varlık...
kendi gölgesine çarpıyor,
ve yankıdan başka hiçbir şey kalmıyor geriye.
Tanrı sustuğunda değil,
insan anlam aramayı bıraktığında ölümsüzleşiyor.
Her fikir bir çürüme,
her düşünce kendi ışığını yiyen bir virüs.
Benliğim...
varlıkla yokluğun arasına sıkışmış bir nefes,
bir yankı,
bir yanılsama.
II. Mezarda Ses
Gerçek mi diyorsun?
Gerçek! bilincin kendi mezarında yankılanan bir ses.
O yankıya “ben” diyorum,
o bile fazla geliyor kulağıma.
Hiçlik büyüyor içimde,
bir varlık biçimi gibi değil,
bir reddediş biçimi olarak.
Başlamayan hiçbir şeyin sonu yok.
Evren dönüyor,
kendi kusurunu seyreder gibi...
Ben ise o kusurun içinde unutulmuş bir dua,
çürüyen bir fikrin döküntüsüyüm sadece.
III. Zincirsiz Cehennem
Kurtuluş yok, çünkü zincir yok.
Sadece özgürlüğe benzeyen
uzun bir hiçlik var.
Hiçlik! yokluk değil,
varlığın kendi ağırlığı altında çöküşü.
Doğmadım feniksin küllerinden,
sadece bir hatanın farkına vardım.
Her sabah,
evrenin bir anlığına anlamlıymış gibi rol yapışını izliyorum.
Bir tiyatro bu,
Tanrı’nın bile sıkıldığı bir oyun.
IV. Sessiz Çağrı
Tanrı, sustuğu yerden beni çağırıyor,
kuruyor dilimde sözler cevap veremiyorum.
Kendimi anlamaya çalıştıkça
daha az var oluyorum.
Bilincin cezası! farkındalık.
Zaman, sonsuzluğun nabzı gibi atıyor.
Her tik, her tak,
biraz daha çözülüşü varoluşun.
Aşk bile bir yanılgı değil artık,
sadece iki boşluğun birbirini yanlış anlaması.
V. Mezarın Taşları
Beden, ruhun mezarıysa,
düşünce o mezarın küf tutmuş taşlarıdır.
İnsan olmak...
evrende yankılanan bir sorunun
cevapsız kalması.
Ölüm hiçbir şeyi bitirmez,
sadece anlam arayışının son noktasını siler.
Ve sonunda,
benliğim sessizliğe dönüşürken fark ediyorum.
Hiçliğe ulaşmanın tek yolu,
zaten orada olduğunu kabullenmek.
VI. Son Yankı
Tanrılar çoktan çekildi buharın arkasına,
geriye sadece duaların yankısı kaldı.
Bir mum sönüyor,
hala duvarlarda çırpınıyor soluk ışığı.
Ölüm bile kendi gölgesine yetişemiyor bazen.
Bir aynanın karşısında duruyorum,
yüzüm başka bir yüze dönüşüyor.
Belki bu ben değilim,
belki de hep bendim de,
görmek için kararmam gerekiyordu.
İnançla delilik arasında ince bir çizgi var,
ben o çizgiyi kanla belirginleştiriyorum.
Kalbim...
unutulmuş bir ayinin kapısında çalan
son çan gibi atıyor.
Anlam eriyor,
tuhaf bir güzellik var o eriyişte.
Sanki hiçliğin kendisi bile
bir sanat formuymuş gibi.
Ve ben,
kendi varlığıma yabancılaşırken,
birden anlıyorum.
Hiçlik... dudaklarımızda ki susturulan tutkuymuş aslında.
---------------------------------
NOT: Bu şiir ‘’Beat-spoken’’ tarzı yazılmıştır.
Beat spoken şiir, yazının kalbini sese dönüştüren bir ayindir.
Kelime, ritmin üstünde dans eder, anlam, sesin içinde yanar.
“Beat spoken tarz şiir” (ya da “spoken word / beat poetry”), aslında şiir ile performansın birleştiği bir türdür.
Kelimenin ritimle, sesle, bazen müzikle (özellikle caz ya da elektronik beatlerle) bedensel bir varlık kazandığı şiir biçimidir
AY PARÇASI / MEHPARE
EKİM 2025 İSTANBUL
5.0
100% (15)