0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
38
Okunma
NİHAL’İN SESSİZLİĞİNDE BİR VECD
Bir “Nihal”dir geçer her hakikatten,
Bir isim değil, bir sırdır adım.
Yaşım yok, çünkü “ân”ın dışında zaman,
Takvim, varlığımın üstüne yıkılan bir harabe.
Gölgemde kalan neydi? Bir çocukluk değil,
Aslı olmayan bir hayal, bir sûret.
Ben, “O”nun aynasında silinmiş bir nakış,
Kendimi bilmeden önce vuruldum, Nihal’im.
Bu çığlık, kulakları sağır değil, gönülleri kör eden,
Bir “Hû”dur, sessizliğin özüne karışan.
Deli dediler, zira aklın sınırını aştı hâlim,
Aşkın divanesiyim ben, cihanın aklına sığmam.
Onlar mı akıllı? Ki kuru ekmekte bile cimri,
Kalbimi kırdılar, ama “öz”üme işleyemedi hançer.
Hakikati tanımadan, gölgeye vurdular.
Husumet, nefse aittir; “ben” dedikçe kanar yara.
Vurdular işte, hem de hiç tanımadan,
En çok da “sen”liğime, ey Nihal, ey sırlar sırrı!
Yaşamadım ki, “ben” diye bir yaş olsun,
Senin aynanda yok oldu “ben” dediğim.
Şimdi bu sessiz çığlık, bir zikir oldu sürekli,
Kulakları sağır değil, gönülleri titreten.
Deli değilim ben, sadece “aşk” ile sarmalandı varlığım,
Onlarsa aklın kalesinde, mahkûm.
Onlar mı akıllı, bu kalleş dünyada?
Kuru ekmeğe muhtaç, ama “rızık”tan bihaber.
Onlar mı sağduyulu, “hakikat”i tekmelerken?
Bir “husumet” ki, nefsten doğar, “öz”e düşman.
Vurdular işte, ey Nihal, ey canımın cananı!
Tanımadılar, çünkü seni bilmediler ki…
Seni bilmeyen, beni nasıl tanır?
Ben senin aynanda bir hiçim, bir “yok”um, bir “ân”ım.
Artık yankısız çığlık değil, bir “semâ”dır bu,
Duymazlar, evet, zira kalp kulakları sağır.
Deli derler, hakikatin sesi delilikse eğer…
Ben, senin gölgende “yok” olmuşum, ey Nihal!
“Var”ım, ancak senin “sessizliğinde”…