0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
217
Okunma

Rüzgâr çekildi, şehir sustu,
Gökyüzü bir su gibi gerildi alnımda,
Ve ben — geceyle aramdaki ince perdeyi
Yavaşça kaldırdım.
Ey gece, kadim sırların saklı kapısı,
Ey sessizliğin en derin yankısı,
Söyle bana:
İnsanın içinde büyüyen bu sızı
Senin mi göğsünden süzülür,
Yoksa biz mi senin çocukların,
Karanlıktan doğup ışığa yürüyenleriz?
Toprak ağır kokusuyla açıldı,
Yıldızlar birer dua tanesi gibi serpildi üzerime,
Ve içimde bir şey —
Belki bir çocuk, belki bir yaşlı ruh —
Kendine “sen kimsin?” diye fısıldadı.
Cevap vermedim.
Çünkü gece konuşurken
İnsan susar,
Kalbiyle duymayı öğrenir.
Bir gölge geçti önümden,
Kendi geçmişimmiş meğer,
Elinde kırık bir kandil,
Yüzünde “neden?” sorusunun yankısı.
Ey gece,
Senin koynunda kaybolan bu sorular
Sabaha kadar büyür mü,
Yoksa her biri toprağa karışıp
Bir çiçek olarak mı uyanır?
Ben seni seviyorum, karanlık.
Çünkü senin içinde korku değil,
Hakikatin çıplak sesi var.
Senin sessizliğinde
İnsanın kendi kalbiyle yüzleştiği
O büyük aydınlık saklı.
Ve ben,
İşte tam burada,
Gözlerim kapalı, ruhum açık,
Bir dua gibi süzülürken evrenin damarlarında,
Seninle konuşmaya geldim...
Erol Kekeç/08.10.2025/Sancaktepe/İSTGece Saat/03.40