0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
69
Okunma
Kalemim Şiir Olmuşsa II
Kalemim şiir olmuşsa mürekkebi sensin.
Gecenin koynunda bir yıldız gibi yanıyorsun.
Sessizlik kanat çırpan bir kuşun gölgesine benziyor.
Kalbimden geçen her fısıltı sana çarpıp geri dönüyor.
Her nefesim bir satır,
her bakışım bir mısra oluyor.
Sustukça büyüyen bir yangınım var içimde,
ve o yangın senin adını taşıyor.
Kâğıdın beyazı gözlerime kar gibi düşüyor.
Ama ben biliyorum:
Her beyazın içinde senin izlerin saklı.
Ellerim titriyor kalemi tuttuğumda,
çünkü içimden dökülen mürekkep yalnızca siyah değil,
aynı zamanda özlemin rengi,
ayrılığın kokusu,
suskunluğun sesi oluyor.
Sen soruyorsun:
“Bir nazım doğar mı bu acıdan?”
Ben diyorum: evet doğar.
Çünkü şiir en çok acının toprağında filizlenir.
Bir nazım doğar,
hem kelimelerin düzeni gibi,
hem de Nazım Hikmet’in direnişi gibi.
Yani hem ölçü olur,
hem isyan.
Ama o isyanın içinde
benim en büyük teslimiyetim gizlidir sana.
Çünkü ben, sana yenilmekten başka galibiyet istemem.
Bir bakışın kâğıda düşse
harfler birbirine sarılır.
Bir susuşun kalbime inse
sessizlik bile yeni bir ahenk kurar.
Çünkü şiir sadece yazılmakla değil,
yaşanmakla tamamlanır.
Senin varlığın olmadan yazdığım her şey yarım kalır.
Senin adını taşımayan her satır eksik doğar;
tıpkı güneşi görmeden açmaya çalışan bir çiçek gibi.
Ben her yazışımda Nazım’ın nefesini duyarım içimde.
Özgürlüğü arayan bir kalemin gölgesinde
aşka zincir vuran kelimeleri kırarım.
Çünkü sen varsın,
çünkü senin için yazıyorum.
Kelimelerim ancak sana akarsa can buluyor.
Çünkü kalemim şiir olmuşsa mürekkebi sensin.
Bazen düşünüyorum:
Bir şairin yüreğinde taşıdığı ateş dünyayı yakar mı,
yoksa sadece bir kalbi mi?
Benim yangınım sana değince
ne dünya yanıyor,
ne zaman.
Yalnızca dizeler tutuşuyor,
ve her dize senin adınla serinliyor.
Gözlerin yıldızların ışığını kıskandırıyor.
Sesin, rüzgârın içinden geçen bir ırmak gibi içime akıyor.
Saçların karanlığın içinde parlayan bir gece lambası.
Ve ben biliyorum:
Sana yazdıkça yalnızca bir şiir değil,
aynı zamanda bir evren kuruyorum.
Her sözcük bir gökyüzü,
her mısra bir yol,
her nokta bir durak oluyor.
Ve ben bütün yolların sonunda
yine sana varıyorum.
Özlem başlı başına bir şiirdir.
Ölüm bir kere olur,
ama özlem her gün yeniden doğar.
İnsanı yaşarken öldürür,
öldürürken yaşatır.
Ve ben bunu satırlara döktükçe
senin varlığınla teselli bulurum.
Her kelime bir damla kan gibi kâğıda düşüyor.
Ama o damlalar seninle can buluyor,
sensizse yalnızca boş birer leke oluyor.
Bir gün denizleri seyretsen,
dalganın kıyıya her vuruşunda
benim dizelerim yankılanacak.
Bir gün rüzgârı dinlesen,
her esintide sana dokunmaya çalışan kelimelerim olacak.
Bir gün toprağa eğilsen,
yaprakların hışırtısında bile adımı duyacaksın.
Çünkü ben sustuğumda bile
suskunluğumdan doğan boşluklarda
bir nazım filizleniyor.
Benim kalemimden taşan harfler
kanat açıyor, göğe yükseliyor,
sonra sana doğru konuyor;
bir kuşun göç ederken bıraktığı iz gibi.
Bazen ben bile şaşıyorum:
Nasıl oluyor da kelimeler hep sana dönüyor?
Nasıl oluyor da her yol sana varıyor?
Sonra anlıyorum ki:
Kalemin yönünü belirleyen pusula değil,
kalbin acısıdır.
Acının da adı sensin.
Ve bil ki:
Ben ne yazarsam yazayım,
hangi imgeye yaslanırsam yaslanayım,
sonunda yine sana döneceğim.
Çünkü kalemim şiir olmuşsa mürekkebi sensin.
Hüseyin Erdinç
5.0
100% (1)