4
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
123
Okunma
Her gün kendimi sürükleyerek varıyorum gideceğim her yere
adımlarımın ucunda bir ağırlık,
bendenimde dile gelmeyen bir ’yorgunluk’
Dilime gelmiyor,
gelse de duyulmuyor belki—
suskunluğumdan büyüyen bir taş gibi
taşıyorum kendimi hep aynı sabaha
Her sabah aynı kapıdan içeri giriyor
aynı masaya, aynı sandalyeye oturuyorum.
Ama hiçbir sabah kendimi getiremiyorum;
sanki gövdem gidiyor da ruhum geride kalıyor.
Zorla çağırıyorum adımlarımı,
omuzlarımda görünmeyen bir dağ var.
O dağın altında ezilirken
kimseye ’yorgunum’ diyemiyorum.
Dilimde dönmeyen bir söz bu,
suskunluğa gömülmüş bir itiraf.
Söylesem dağılır mı etraf,
söylemesem ben mi dağılırım, bilmiyorum.
Zamanın çarkına takılmış gibiyim,
her gün aynı sesi çıkaran dişliler arasında.
Bir günden diğerine,
kendimi zorlayarak sürüklüyorum.
Ve işte asıl yorgunluk bu:
çalışmaktan değil, yarım kalmaktan,
varlığımı saklamak zorunda kalmaktan.
Kendime ’diren’ diyorum her sabah,
ama içimden fısıldayan ses biliyor:
“Böyle yaşamın sonuna varılmaz.”
Belki de—
başka türlü çağırıyor beni yaşamak
5.0
100% (5)