0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
72
Okunma
Kuyudan çıktım, içimden doğdum,
Gözlerimi ilk kez kendi nurumda boğdum.
Ne gece kaldı, ne korku, ne dert,
Aşkın ateşiyle yandım, yeniden fert.
Aşk bir nehir gibi coştu içimden,
Yıkadı yılların tozunu tenimden.
Her damla bir dua, her dalga bir söz,
İçimde yeniden kuruldu gündüz.
Sustum, çünkü sözüm yetmezdi artık,
Dilimi yakardı aşkın o çarpık hâli.
Kalbimle konuştum, gözlerimle din,
Her bakışım oldu secdeye zemin.
Gönlüm bir güldü, açtı derinden,
Kokusu yayıldı göğe, yerinden.
Kimse bilmezdi o gülün adını,
Aşk dedi, fısıldadı sırlarını.
Her yara bir kapı, her sızı bir nur,
İçimde her acı oldu bana yâr.
Yanmayı öğrendim, külümü sevdim,
Aşkla sınandım, sabırla devdim.
Dünya bir kuyuydu, aşk bir merdiven,
Tırmandıkça yakın hissettim gökten.
Artık düşüş bile oldu bana bal,
Çünkü her inişte buldum O’nu hâl.
Aşk bir Yusuf hâli, güzel ve suskun,
Beni sattılar, ama oldum huzur.
Her ihanette doğdu bir şafak,
Her gözyaşımda çoğaldı umut.
Gözlerimde yıldız, içimde bir ay,
Kalbim bir Mısır, gönlümde saray.
Aşk dedi ki: “Saray sensin, ben sana,
Kuyudan çıktın, şimdi giy taç bana.”
Ve anladım aşk bir taç değil,
Aşk bir ateştir, yakar her şeyi.
Yakıldıkça arınır, yanınca dirilir
Küllerinden doğar insan, olur asil.
Artık aşk, benden bana bir yol,
Gecemi gündüze çeviren bir sol.
Yusuf’un hâlidir bana rehber,
Aşkın diliyle konuştum, ben de er.
Ve şimdi yol uzar, çağırır beni,
Yeni kapılar var, yeni bir gemi.
Uzakta bir ışık, yakın bir el,
Der ki: “Bu daha başlangıç, gel!”
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ
(14 Eylül 2025)