Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
Hüseyin Erdinç
Hüseyin Erdinç

Bir delinin mektubu (İ)

Yorum

Bir delinin mektubu (İ)

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

82

Okunma

Bir delinin mektubu (İ)

Bir Delinin Mektubu – 1


Sevgilim,
Sana bu satırları beyaz duvarların,
paslı demir kapıların,
çığlıkların yankılandığı bu lanetli ama bir o kadar da bana kutsal görünen yerden yazıyorum.

Adını yüksek sesle söylememe izin vermiyorlar,
çünkü burada bağıran her isim “hezeyan” sayılıyor.
Oysa sen benim en gerçeğimsin.
Burada bana “sanrı” dedikleri şey,
aslında senin gülüşünün hayalime düşen gölgesi.

Ne tuhaf değil mi?
Onlar bana ilaç verip hayallerimi susturmaya çalışıyor,
ama bilmiyorlar ki senin yokluğun en ağır ilacın bile susturamadığı bir çığlık olarak beynimin içinde çarpıyor.

Her gün aynı sahne:
Sabahın loş ışığı demir parmaklıklı pencereden sızıyor,
hemşireler sert adımlarla kapıları açıyor.
Ellerinde tepsiler,
üzerinde küçük beyaz haplar.
“Al,
yut,
sakinleş” diyorlar.

Oysa ben senin adını yutmak istiyorum,
senin sesini içmek istiyorum,
senin dokunuşunu damarlarıma zerk etmek istiyorum.
Onların verdiği haplar ruhumu uyuşturuyor,
ama içimdeki deliliği besleyen tek şey senin yokluğun.
Senin yokluğun burada bana en keskin ilaçlardan daha güçlü bir etki yapıyor.

Koridorlarda çığlıklar…
Kimisi kendini peygamber sanıyor,
kimisi dünyayı kurtaracağını söylüyor.
Benim tek kurtuluşum sensin.
Onlar bana “aşk yoktur,
bu senin kuruntun” diyor.

Ama bil ki sevgilim,
ben seni kurmadım;
ben seni yaşadım.
Ve yaşadığım şey,
beni bu duvarların arasına kapatan tek suçum oldu.
Çünkü toplum,
aklın sınırlarını aşan hiçbir sevgiyi kabul etmiyor.
Beni buraya tıktılar,
ama ben biliyorum:
Asıl hapishane onların kalpleri.

Bazen gece yarısı koğuşun içinde çığlıklar yükseliyor.
Bir kadın hasta,
ellerini saçlarına geçirip ağlıyor;
bir adam kafasını duvarlara vuruyor.
O seslerin arasında ben senin adını fısıldıyorum.
“Gel” diyorum,
“gel de şu beyaz duvarları senin gözlerinin siyahıyla boyayayım.”

Çünkü burası renksiz,
burası soğuk,
burası insanın içine sinmiş bir mezarlık gibi.
Ama senin adını düşündüğüm an,
duvarlar çatlıyor,
demirler eriyor,
ilaçlar etkisizleşiyor.

Onlar bana deli dediler.
Deli olduğum için zincirlediler,
iğnelerle bedenimi uyuşturdular.
Oysa ben deli değilim;
ben yalnızca seni sevdim.
Ve bu sevda aklın kaldıramayacağı kadar ağırdı.
İnsanlar anlamayınca adını “delilik” koydu.
Varsın öyle olsun!
Çünkü ben anladım:
Aşk dediğin şey zaten bir deliliktir.
Aklın kılıfına sığan aşk,
aşk değildir.

Hemşireler bana bakarken gözlerinde acıma görüyorum.
“Zavallı” diyorlar fısıldayarak,
“sevdiği onu unuttu,
hâlâ hayalini yaşıyor.”
Onlar bilmezler ki ben unutsam iyileşirim.
Ama ben unutmak istemiyorum.
Unutmak,
iyileşmek değil,
ölmek olur benim için.

Bu yüzden unutmuyorum.
Unutmamak için her gün beynimin en derin çukurlarına senin ismini kazıyorum.
Tırnaklarımla duvara yazıyorum,
dudaklarımla havaya çiziyorum.
Ve her yazdığımda biraz daha delirdiğimi değil,
biraz daha yaşadığımı hissediyorum.

Bazen gözlerimi kapatıyorum ve sen yanımda beliriyorsun.
Elinle alnıma dokunuyorsun,
“geçecek” diyorsun.
O an bütün çığlıklar susuyor,
bütün iğneler yok oluyor,
zincirler çözülüyor.
Ama gözlerimi açtığımda yine duvar,
yine parmaklık,
yine ilaç kokusu…

İşte sevgilim,
delilik böyle bir şey:
İçinde bir dünya kurarsın,
o dünya dışarıdakinden daha gerçektir.
Ve seni gördüğüm o anlar,
benim için dışarıdaki bütün gerçeklerden daha sahici.

Burada herkesin bir lakabı var.
Kimine “kral” diyorlar,
kimine “sessiz adam.”
Bana “aşık” diyorlar.
Çünkü her gece seni anlatıyorum.
Bazen kendi kendime mırıldanıyorum,
bazen diğer hastalara senin gözlerini,
saçlarını,
sesini tasvir ediyorum.
Onlar alay ediyor,
“o sadece kafanın içinde” diyorlar.
Ama ben gülüyorum.
Çünkü biliyorum,
aklın içindekiler bile bazen aklın dışındakilerden daha gerçektir.

Sevgilim,
burada delilik kelime değil,
burası deliliğin mabedi.
İğneler burada bir tür dua gibi;
her saplandığında ben senin adını içimden geçiriyorum.
Çığlıklar burada bir tür ilahi gibi;
her yankılandığında senin sesine benzetiyorum.
Zincirler burada bir tür nişan gibi;
bileklerimi bağladığında seninle evlenmiş gibi hissediyorum.
Delilikten korkmuyorum.
Çünkü deliliğim seninle anlam buluyor.

Ve bil ki,
ben buradan sana yazarken,
beynime ilaçların sisi dolaşıyor,
ama kalbimde senin ateşin yanıyor.
Onlar beynimi uyuştursalar da kalbimi söndüremiyorlar.
İşte bu yüzden sana yazmaya devam ediyorum.
Çünkü yazdığım her satır,
beyaz duvarlara çarpan bir yankı değil,
sana uzanan bir yol oluyor.
Hüseyin Erdinç

Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 
Bir delinin mektubu (i) Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Bir delinin mektubu (i) şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bir delinin mektubu (İ) şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL