0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
92
Okunma
Gecenin en koyu vaktinde,
Yıldızlar susmuşken,
Gök Sultan göründü,
Elinde ışığa kesilmiş bir muştu.
Onun bakışı,
Göğün direğini sarsar,
Ayı taç gibi başına alır,
Güneşi avuçlarında tutardı.
Muştusu,
Ne sadece bir haberdi,
Ne de bir sır.
O, maziden geleceğe açılan kapının anahtarıydı.
“Durmak yok,” dedi,
Zaman kadranı dönüyor.
Her mesafe, bir arşınla ölçülür,
Ve her arşın, yeni bir fetih taşır.
Ayasofya’nın kubbesine dokundu,
Meleklerin kanatlarını uyandırdı.
Taşlara işlenen dualar
Birden dirildi.
Göğün gürültüsüyle karıştı sözü,
Yeryüzü titredi.
Ve muştunun ışığı
Bozkırdan şehirlere aktı.
Fatih’in adımlarıyla birleşti nefesi,
Fetih, sadece kapıların açılması değil,
Kalplerin de
Hakikate kavuşmasıydı.
Gök Sultan’ın muştusu,
Bir destan yazdırdı bulutlara.
Her yıldırım
Onun kaleminden düşen bir harf oldu.
Yiğitler onun işaretiyle yürüdü,
Kadınlar onun muştusuyla dua etti,
Çocuklar onun gölgesinde
Yeni bir çağın türküsünü söyledi.
O muştu ki,
Birlik ateşini körükledi,
Maziyi geleceğe taşıdı,
Gök ile yeri aynı sofrada buluşturdu.
Sözleri,
Baharın müjdesi gibiydi.
Her ağaç tomurcuklandı,
Her taş yeniden can buldu.
Ve bil ki ey dinleyen:
Gök Sultan’ın muştusu
Bugün dahi kalplerde çınlar.
Her yeni gün, o müjdeyle başlar.
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ
(6 Eylül 2025)