4
Yorum
31
Beğeni
0,0
Puan
259
Okunma

Ahhh!
Umudumun buz tutmuş penceresi,
Ne zaman gülümsesem
İçime gömülür bir eski rüya.
Bir zemheri akşamında
Saçlarımda sus pus rüzgârlar,
Yalnızlığın rıhtımına demir atmış
Bir eski mektup olurum, okunmamış.
Sen yokken,
Gecenin neresine gizlesem kalbimi?
Dudaklarımdan dökülen bütün dualar
Çarpıp döner duvarlara,
Bir haykırış gibi, yarım kalır.
Aahhh!
Solgun bir fotoğraftan taşan gözlerinle
İçime işler uzak bir çağrının sancısı.
Adın, karanfillerin kanayan kokusu gibi
Tutar yakamdan,
“Gitme!” diyen bir ses olur içimde.
Ben,
Aşkı kuytulara saklayan bir çocuk,
Sen,
Şark cephesinden kalbime gönderilmiş
Bir sürgün,
Bir suskunluk haritası…
Ey içimin kavimli yalnızlığı!
Gözbebeklerimde kuruyan güllerin isyanı var.
Yüreğimi kuşatan bütün yollar
Biraz sana,
Biraz imkânsızlığa çıkar.
Ah o sabahlar…
Tencerede çay değil,
Kırık anılar kaynar.
Ve ben,
Kendi yıkıntımın içinden
Yeni bir “ben” ararım.
Bazen düşünüyorum,
Eğer aşk bu kadar azgın bir ırmak olmasaydı,
Yüreğimi çarpan bu uğultu,
Kim bilir hangi sükûta sığınırdı?
Yandım.
Yandım ama dumanım bile olmadı sana.
Külümü rüzgâra verdim,
Belki dokunursun diye
Bir Temmuz sabahı alnına…
Şimdi sen,
Zihnimde pas tutmuş bir anı gibi
Duruyorsun.
Ve ben,
Tüm inançlarımla
Sana dair ne varsa sürgüne yolluyorum.
Ey aşk,
Hudutsuz ve hükmü geçersiz toprak!
Ben artık seni,
Zemherinin ortasında unutmaya ant içtim.
Bir şiiri terk etmek gibi terk ettim seni.
Ağzımda kalan son kelime:
Elveda.
Peri Feride ÖZBİLGE
08.07.2025