Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Turgut Başar
Turgut Başar

BİR RÜYA MAHKEMESİ (7) – SYLVIA PLATH& NİLGÜN MARMARA

Yorum

BİR RÜYA MAHKEMESİ (7) – SYLVIA PLATH& NİLGÜN MARMARA

( 15 kişi )

13

Yorum

31

Beğeni

5,0

Puan

422

Okunma

BİR RÜYA MAHKEMESİ (7) – SYLVIA PLATH& NİLGÜN MARMARA

BİR RÜYA MAHKEMESİ (7) – SYLVIA PLATH& NİLGÜN MARMARA

1.PERDE :” İKİ KADIN, BİR SESSİZLİK”
Sahne:
Bir otel odası. Buğulu cam, dışarısı görünmüyor. Dışarıda şehrin ışıkları çok hafif belli oluyor.



Sylvia Plath (gözlerini kapatarak):

“Bir rüya gördüm dün gece.
Gömülüyordum.
Ve kimse kazmıyordu mezarımı,
Çünkü mezar, zihnimdi.”

Nilgün Marmara (Buğuyu silecektir ,elini uzatır ama vazgeçer):

“Ben uyanıkken gömüldüm.
Ellerimle attım üzerime kelimeleri.
En çok da kendi yazdıklarım yaktı beni.”

Sylvia Plath (Hüzünle gülümser) :

Soğuk bir sabah,
Camın buğusunda adım yazılı,
Dudaklarımda donmuş bir kelime
Sessizlikten başka bir ses yok odada.
Bir mum gibi eriyorum.
Kalbimi görüyorum
Karanlığın içinde titrek ışık sayesinde.
Bir yıldız kayıyor ama hiç ulaşamıyor yere.
Ellerim, sonsuzluğa uzanıyor
Ama hep biraz eksik kalıyor.
Bir notayım, yarım kalan,
ve kendisini kendi kelimeleriyle boğulmuş bir şairim…

Nilgün Marmara :(Bir sigara yakar, dumanının tavana doğru üfler):

İçimde bir deniz var,
fırtınalı, sessiz, soğuk.
Bazen kıyıya vuran dalgalar gibi,
kırık bir ayna gibi,
kendimi parçalarım gecenin koynunda.
Neden şiirlerimde kelimeler hep kanıyor?
Bir labirentte kayboluyor sesim.
Kimse beni duymuyor.
Varım diye bağırıyorum
Yokmuşum gibi dönüyor yankım.
Bir gölge gibi,
Sessizliğin içinde yalnızım.

Sylvia Plath (Sandalyeye oturur):

Bir sabah daha kırıldı aynam,
parçalar içinde kayboldum.
Kendi sessizliğime lanet okuyan dudaklarımda
Donuk bir kelime var.
Dilimin ucunda bir vedanın ağırlığı.

Odanın karanlığı,
Tenime yapışan bir gölge gibi.
Nefesim boğuk,
Bir yıldızın sönüşünü izliyorum içimde.
Uzaktan geliyor kaybolan anılar,
Kanatları kırılmış kuşlar gibi.
Her nefeste biraz daha eksiliyorum.
Bir labirentin içinde hapsolmuşum.
Dilin büküldüğü yerde,
Ağırlaşan kelimelerim var.
Ve ben,
Bir rüzgârda savrulan yaprak gibi,
sustukça uzaklaşıyorum.

Nilgün Marmara (Sigarasını söndürür, derin bir nefes alır) : (

İçimde fırtına değil, sessizlik var bazen.
Bir denizin değil, uçurumun kıyısında bekleyen bir gölgeyim.
Parçalanmış aynalarda yansıyan ben,
her parça ayrı bir çaresizlik taşıyor benim için.
Şair olmak, belki de
kendini kaybetmek demek.
Bir şiir yazıyorum, ama
kelimeler birer yaralı kuş gibi
uçmaya çalışırken yere düşüyor.
Bana ne kadar da çok benziyor…
Gözlerimi kapattığımda,
İçimdeki boşluk daha da derinleşiyor.
Ve ben,
yankısız bir çığlık gibi
sessizce eriyorum.
Görmüyorlar beni.
Var olmak,
yokluğun sınırında gezinmekmiş meğer.
Belki de,
o sınırda sıkışmış bir hayaletim ben.

2. PERDE – ÇIĞLIK DEFTERİ
Sahne:
Aynı otel odası. Buğulu cam silinmeye başlamış , artık dışarısı görünmektedir:
Bir şehir… ama ışıkları donuk, kulakları tıkalı hala bu iki kadına .Masada iki defter açık.
Biri İngilizce, biri Türkçe.
İki kadın, kendi dilinde yazıyor, ama aynıdır sessizliğin dili…


Sylvia Plath (Boş duvara bakar, ayna varmış gibi davranır) :

Aynaya bakıyorum,
ama yüzüm değil, annemin susuşu yansıyor.
Öğretilmiş bir sessizlik,
göğsüme diken gibi saplanıyor her sabah.
Kadın olmanın sabrını değil,
acı eşiğini öğrendik biz.
Gülümsemem gereken yerde sustum.
Sustuğum yerde yazdım.
Kalem bir iğne gibiydi,
içimden sökülen kelimelerle,
Dikmeye çalıştım kendimi.
Ama hiç dikiş tutmadı.
Ben çığlık çığlığa bir akşamda,
kendime mezar ararken
bir başkasının rüyasında boğuldum.
Hiçbir erkek uyanmadı.
Hiçbir kadın yanıma gelmedi.
Oysa ben bağırıyordum:
“Buradayım!”
Ama fark edilmiyorum.
Ben sustum,
şiir devam etti.

Nilgün Marmara (Sylvia’nın omzuna elini koyar):

Koca bir şehir benim içime sığdı da,
bir insan yüzü sığamadı kalbime çoğu kez.
Her sabah İstanbul’un gri duvarlarına yaslandım,
dudaklarımda suskun bir manifestoyla.
Ama kimse kafamdaki fırtınaya bakmadı.
Kimse "Nilgün, nereye gidiyorsun?" demedi.
Ben bir kadınım.
Ve kadın demek, bazen hep eksik,
bazen de fazla olmak demek.
Ama,
Çoğu kez sen belirlemezsin bunu.
Ben bir kadınım.
Ve kadın demek,
yalnız kalınca "histerik",
kalabalıkta susunca "duygusal" olmak demek çoğu insana göre.
Oysa, sadece anlamalarını istemiştim beni,
Ama bu şehir anlamak istemedi.
Bu ülke,
güzel susan kadınları kutsal saydı.
Ben bağırdım.

Şiirimi tek tek parçalayacaklarını biliyordum.
Yine de yazdım.
Çünkü kelimelerim,
ben öldükten sonra bile hayatta kalmak istiyordu.


Sylvia Plath (fısıltıyla):

“İnsan, en çok anlaşılmadığı yerde yalnız hisseder.”

Nilgün Marmara (gözleri camda):

“Ben kelimeleri severek öldüm.”

Sylvia Plath

Ben bir sabah uyandım
ama gün uyanmadı bana.
Kapılar kilitli değildi,
ama çıkamadım kendimden.
Bir annenin susuşu var sesimde hâlâ,
bir eşin unutkanlığı,
ve çocukların bihaber masumlukları.
Kalbim,
hiç söylenmemiş bir cümle gibi
takılı kaldı göğüs kafesime.
Ne yazsam eksik kalıyor.
Ne yaşasam, erken bitiyor.
Ben ölümle yaşam arasında
bir noktalama işaretiyim.
Ne virgül olabiliyorum,
ne de nokta.
Bir kadının ruhu,
erkeklerin yazdığı kitaplara sığmaz.
Ben, o kitabı yırtan parantezdim.
Sığmadım.
Sığmak istemedim.
Ve sonunda yandım.

Nilgün Marmara

Söylesene,
bir kadın ne zaman delirmiş sayılır?
Aynaya çok bakınca mı,
yoksa hiç bakmayınca mı?
Ben ikisini de denedim.
Baktım;
kendimi tanımadım.
Bakmadım;
herkes beni başka biri sandı.
Bir tabutta yaşıyordum sanki.
Tahtadan
kelimelerden yapılmış.
Bir mezar taşım olacak,
ve geride bıraktığım şiirlerim.
Ne çok ölüm birikmiş,
ne çok yaşam yarım kalmış şiirlerimde.
İnsan ölmeden
kaç kere düşer pencerelerden sence?
Kaç kere parçalanır aynada
aynı yüz her baktığında kendine?
İşte bu yüzden
yazmaya devam ettim.
Çünkü kimse anlamadı beni.

(Perde kapanmaz. Sadece ışık hafifçe kararır. Seyirci şiirlerin içinden çıkamaz.
Çünkü bu çığlıklar sadece Sylvia’yla Nilgün’ün değil, birçok kadının içinden gelen yankılardır.)


3. PERDE – Sessizliğin Kıyısında
(Sahne: İki kadın aynı masada oturuyor,ama birbirlerine bakmıyorlar. Sadece dizeleri duyuyorlar. Aralarında bir pencere var ,cam hala buğulu,ama aralık.)


Sylvia Plath

Bir defterin ortasında unuttum kendimi.
Ne baştaydım,
ne de sona yaklaşmış.
Sayfalar çevrilmeden
biten bir hikâyeydim belki.
Bazen kelimeler ağırlaşır.
Bazen de kendi gölgen seni boğar.
Kimseye söylemedim:
Sabahları bir yüze değil,
perdenin kıpırtısına baktım.
Çünkü hiçbir yüz,
içimdeki boşluğu tanımıyordu.
Ben yazdıkça kayboldum.
Bir dize daha yazarsam,
varlığımı tamamen silerim sandım.
Ama o dizeler
beni değil,
beni yutan boşluğu anlatıyordu.
Ve anladım ki ;
artık şiir de yorgundu.

Nilgün Marmara

Bazen kelime değil
suskunluk yazılır sayfaya.
Ben oradaydım.
Hiçbir harfin düşmediği,
ama ruhun sessizce sızdığı satırların ortasında.
Bir kadın ne zaman yorulur?
Kendini anlatmayı bırakınca mı?
Yoksa kimse anlamadığında mı?
Bir rüya gibi geçti içimden hayat.
Ne gerçekti
ne tamamlanmış bir düş.
Yalnızca
yarım bir bakış,
eksik bir şiir,
unuttuğum bir ismin yankısı.
Kelimelerle dans etmeyi bıraktım.
Çünkü zemin kayıyordu.
Çünkü her dize,
bana kendimi değil,
eksikliğimi gösteriyordu.
Ve ben
daha fazla görünmek istemedim.

Sylvia Plath

Bir gecenin koynunda
yitip giden kelimelerim var.
Duyulmayan fısıltılar gibi,
sustum ama suskunluk kanattı.
Bir kadının kalbinde
kırık bir saat var.
Zaman durdu orada,
ve ben zamanı aşamadım.
Bir şiir yazdım
ama o şiir,
kendimden çok uzaklaştı.
Hiç ulaşamadığım bir yere.
Nilgün,
Sen de yazarken
bir boşluğa mı konuşuyordun?
Ben cevapsız her dizede biraz daha eksiliyordum.
Şiiri bir mektup gibi yolladım karanlığa.
Geri dönen sadece
kendi sustuğumdu.

Nilgün Marmara

Sylvia,
Senin bir şiiri okurken,
kendi boğazımda düğümlendim.
Sanki senin dizelerin
benim içimde yarım kalmış bir geceydi.
Senin dizelerinde
bir pencere vardı hep aralık,
içeri giren ben oldum.
Kendimi senin karanlığında buldum.
Ben de yazdım
bir duvarın köşesine saklanarak.
Bir şiiri bitirdiğimde
kendi sesimden ürktüm.
Düşünmüştüm:
Aynı odada olsak,
sessizce yazsak birlikte,
belki kelimeler bu kadar acıtmazdı.
Ama şiir,
hep ayrı odalarda yazıldı.
Yine de
aynı karanlığa dokunduk.
Aynı yankıya.


4. PERDE – “Sessizlikte Buluşan Şiir”
(Sahne loş, yalnız bir masa ortada. İki sandalye var, biri Sylvia için, biri Nilgün için ama kimse oturmuyor. Işık hafifçe yavaşça yükselir. Hafif bir rüzgar sesi duyulur. Sahneye bir hüzün ve derinlik hakimdir.)


Sylvia Plath (uzaktan, fısıltıyla):

Kelimeler susar mı?
Bir sabah, donmuş nefes gibi
dudağımda kalır mı o son kelime?
Yazdım, sustum.
Ve sustuğum yerde
dünya kendi sessizliğini buldu.

Nilgün Marmara (sessizce, yumuşak bir tonda):

Sessizlik bir çağrıdır aslında,
duymayan kulaklara haykıran.
Ben kendi boşluğumda kayboldum,
ama o boşluk, sonsuzluk oldu benim için.

Sylvia Plath (daha yakınlaşır, ama hâlâ görünmez):

Bir şiir,
bitince ölmez.
Hatırlandığı sürece
yeniden doğar,
sessizlikten doğar.

Nilgün Marmara :

Biz,
kelimelerin ötesinde varız.
Her okuyanla,
her hissedenle,
yeniden yaşarız.
Şiir sustuğunda değil,
unutulduğunda ölür.
Ama biz,
unutulmayanların sessizliği,
sonsuzluğun fısıltısıyız.

(Sahne kararır, arkada hafif rüzgar sesi devam eder. Seyirciye derin bir boşluk ve umudu bırakır.)

Sylvia Plath (derin, hüzünlü bir sesle):

Bir kelime,
dudağımda donmuş buz gibi.
Yaşamak ve ölmek arasında,
sessizlikte kaybolan bir imza gibi.
Şiir,
bir vedadır aslında.
Ama vedalar bitmez,
sonra yankılanır boşlukta.

Nilgün Marmara (nazik, kırılgan ama kararlı):

Benim şiirim bir deniz,
dalgalarla sarsılan,
fırtınalarla kavrulan,
sessizliğin ortasında çığlık atan.
Ama kim duyacak?
Kim anlayacak?
Ve ben,
anlamayanlara yazmaya devam edeceğim.

Sylvia Plath (uzanıyor, kendi iç dünyasından dışarı açılarak):

Bazen kelimeler yetersiz kalır,
bazense şiir,
bir tür ölüm olur.
Ama her satırda yeniden doğarız,
yeniden var oluruz.

Nilgün Marmara (içten bir nefesle):

Bir gölge değilim ben,
bir hayalet değil.
Ben, kelimelerle
yaptığım evde yaşayan bir kadınım.
Kelimelerim bazen kanar,
bazen uçar,
ama hep yaşar.
Yaşamak, bazen sadece yazmaktır.

Sylvia Plath (hissedilir bir yumuşama, belki bir kabul):

Biliyorum…
Kelimelerimiz birbirine dokunuyor.
Zaman ve mekân fark etmez,
bizler ayrı çağlarda bile,
aynı ızdırabı paylaşıyoruz.
Şiirimiz bir köprü,
sessizliğin üzerine kurulan.

Nilgün Marmara (göz kırparcasına, umutla):

Ve o köprüden geçer
yeniden doğan sesler,
yitik hayaller,
ve en derin acılar.
Şiir bizim mezarımız değil,
doğduğumuz yer.


Sylvia Plath:

“This is not death. This is the silence after the scream.”

Nilgün Marmara:

“Bu ölüm değil. Bu çığlıktan sonraki sessizlik.”

(Işıklar yavaşça sönerken, hafif bir rüzgar sesi yükselir. Sahne kararır.)






Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (15)

5.0

100% (15)

Bir rüya mahkemesi (7) – sylvıa plath& nilgün marmara Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Bir rüya mahkemesi (7) – sylvıa plath& nilgün marmara şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİR RÜYA MAHKEMESİ (7) – SYLVIA PLATH& NİLGÜN MARMARA şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Larmina.
Larmina., @larmina-
5.7.2025 23:11:59
5 puan verdi


kadar etkileyiciydi ki
Hayranlıkla okudum

Ben teşekkür ediyorum size
Gia.
Gia., @gia-
4.7.2025 21:03:09
Harikaydı ve geniş bir zamanda gelip tekrar okumak isterim.
Çünkü bir defa okumak yetmiyor bazen.
Kızılelmalım
Kızılelmalım, @kizilelmalim
4.7.2025 15:58:20
5 puan verdi
Her zamanki gibi kendi tarzınızda gönlünüze gelen ilhamınızla yazmış olduğunuz şiirinizi beğeniyle okudum ilhamınız bol kaleminiz hiç susmasın selam ve sevgilerimle kalın sağlıcakla...
Nil Gün
Nil Gün, @coldeki-kelebek
4.7.2025 12:24:56
5 puan verdi
tam iki kupa kahve içtim sayfanızda



intihar ettiğini öğrendiğimde ve hatta neden nasıl yaşamdan vazgeçtiklerini
öğrendiğimde şoklar içinde kaldığım bazı isimler var
Nilgün Marmara Sylvia Plath ıncığını cıncığını araştırdığım iki isim
sanırım beni Nilgün Marmara ile özdeştirdikleri için olsa gerek
ki yaşamıma dokunan bazı arkadaşlarım beni sinir etti


bu sayfa çok uzun övgü ve yorumu hakediyor
ama ben öfkeliyim
her ikisine de
kelimeleri oları yaşatmaya yetmeliydi


büyük emek
tebrik ederim





Tomorrow Will be Another Day

Belki ona gideriz yarın,

Belleksiz sevgiliye,

Poplin elli korkak çocuğa,

Duyarlığı, unutkanlığının kanı

anaya-

Ona belki gideriz yarın,

Gören gözlü kör güzele,

Çılgın gülüşlü bebeğe,

Yüreği, sızlanan ruhunun göğü

yavrucağa-

Yarın gideriz belki ona,

Unutuşun türküsü, bekleyiş

tortusunda,

Esnek kokulu çiçeğe,

Kaynak bakışlı Venüs'e-

Ya nasıl dönüş sonra? Nilgün Marmara





Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur..Stefan Zweig





Râzı.
Râzı., @rzi-
4.7.2025 11:18:16
Sylvıa ve Nilgün
birkaç isim daha var -mesela Niçe- ne olurdu kendi içlerindeki labirentten bir çıkabilselerdi dediğim
belki de çok az kalmıştı kendi tırnaklarıyla o labirenti söke söke yıkmaya ama zaman izin vermedi direndi...

Şair kalemine sağlık harikaydı...
nejat hoca
nejat hoca, @nejathoca
4.7.2025 09:17:19
5 puan verdi
Nejat Hoca'dan Turgut Başar’a ithafen

Bir rüya mahkemesinde, karşılıklı oturmuş iki suskunluk: biri aynaya bakıyor, öteki camdan dışarı.

Plath, kelimeleriyle mezar kazıyor, Marmara, harf harf göğe yükseliyor. İkisi de sustuğunda şiir konuşmaya başlıyor.

Ey Turgut, sen bu sessizliği duydun. İki dilin arasına üçüncü bir yankı koydun.
nejat hoca
nejat hoca, @nejathoca
4.7.2025 08:25:44
5 puan verdi
Nilgün Marmara ile Sylvia Plath, farklı coğrafyalarda doğmuş ama aynı içsel yankının izini süren iki şairdir. Turgut Başar’ın “Bir Rüya Mahkemesi” adlı şiirinde buluştuklarında, kelimeler yalnızca birer ifade değil, aynı zamanda birer yara ve tanıklıktır. Plath’ın “Ben sustum, şiir devam etti” sözüyle Marmara’nın “Ben kelimeleri severek öldüm” cümlesi arasında yankılanan şey, kadın olmanın, yazmanın ve anlaşılmamanın ortak acısıdır. Bu şiir, iki şairin değil, birçok kadının içsel çığlığını duyurur: Sessizlik, bazen en yüksek sestir.

Bu şiir, yalnızca edebi bir başarı değil, aynı zamanda bir vicdan çağrısı. Ruhlara dokunan, zamanlar ve diller ötesinden konuşan bu güçlü metin için sizi yürekten kutluyorum. Şiiriniz, unutulmuş seslere yankı, susturulmuş çığlıklara kelime oldu.Tebrik ediyorum üstadım. Aynı mecralardan beslendiğimiz doğrudur.
Hüzünlü peri
Hüzünlü peri, @huzunluperi
4.7.2025 08:22:24
5 puan verdi
Değerli üstat,

Bu muazzam yazı, Sylvia Plath ve Nilgün Marmara’nın iç dünyalarına derin bir pencere açıyor.
Onların yaşadığı varoluş sancısını, yalnızlıklarını ve kelimelerle verdikleri mücadeleyi, ustalıkla ve samimiyetle aktarıyor.
Sahnelenen bu “rüya mahkemesi”, her dizesinde kadın olmanın zorluklarını, suskunluğun ağırlığını ve şiirin hem bir kurtuluş hem de bir çığlık olduğunu hissettiriyor.
Sylvia’nın ve Nilgün’ün içsel çatışmaları, kendi varlıklarıyla ve dünyayla hesaplaşmaları, metinde yaşanır ve yaşatılır gibi.
Bu yazı, sadece iki şairin değil, birçok kadının, belki de herkesin, görünmeyen acılarını ve sessizlikte saklı kalan direnişini ortaya koyuyor.
Kelimelerin, şiirin, acının ve umudun birbirine karıştığı bu eser; okuyan herkesi derinden etkiliyor, düşündürüyor ve harekete geçiriyor.
Edebiyatımıza böyle güçlü ve anlam yüklü eserler kattığınız için teşekkür ederim.
Daha nice derinlikli paylaşımlarla buluşmayı dilerim.
Saygı, sevgi ve minnetle…
Ve ve ve hayranlıkla efendim

Peri
ardabulut
ardabulut, @ardabulut
4.7.2025 02:53:28
Dehşetle ve hayranlıkla takip ediyorum... Güzel olanı beklemeyi severim,
inaganlu
inaganlu, @inaganlu
4.7.2025 01:12:36
5 puan verdi
Keyifle okudum Şiirini üstadım. Slvia plath değince incelediğim bir şairdi. Bizim Nilgün ve Didem etkisindeler diye merak etmiştim. Sonra platt kimden etkilendi onun peşine düştüm. Orada Anne sexton çıktı ortaya onunda şiirlerini tek tek buldum. o şiirlerin içinden oha dediklerimi kenara notlarıma atmıştım. belki ilgini çeker diye atayım dedim. İlgilenirsen ; Şiirlerinden kırptıklarım

...paranızın beni, cesaretinizi... ‘Bir asker olarak hatırı sayılır deneyimim oldu... kendim için milyonlar kazanmak için savaştım, bu doğru. Ama kazandım’ ve ‘oradaki adamlarımız’ için dua etmem, kanı kimsenin olmayan, bukleleri bir tel makinesine asılmış ve elektriklendirilmiş bir yetim olmayı kabul edilebilir kıldı.”
“bukleleri bir tel makinesine asılmış ve elektriklendirilmiş bir yetim”
“45 Mercy Sokağı... Orada yok. Nereye gittin?”
“Sarılı bir elbise ve sigaralarla dolu beyaz bir çanta, yeterli hap, cüzdanım, anahtarlarım ve yirmi sekiz yaşında olmak, yoksa kırk beş mi?”
“Ayağını mezarlıktan çek, onlar ölü olmakla meşguller.”
“Mezarlıktan ayağını çek.” Ölüm bile huzura ermişken, yaşayanlar hâlâ orada debeleniyor.
“Bu onun kabaca öldürülmesiydi; Washington üzerinde havada iki uçağın kör kuşlar gibi çatlaması.”
“Cenaze levazımatçılarının Potomac'ta cesetleri takip edip onları tahta gibi birleştirip bir bacak veya yüz yapmaları.”
“Kör kuşlar gibi çatlamak” ise en yüksek düzeyde iç burkan, estetik bir felaket tanımı.
“Sonra beni kalçalarımdan ısırdı ve ruhumu ele geçirdi.”
“Sen barbekünün, sen şiddetli güneş enerjisinin, Mademoiselle, biraz buz al... beynini çatlat.”
"Bir kutu mendille sürünerek girdiğim o delik, itfaiyeci kadının sandalyesine bağlandığı o delik, deri adamların boyunlarını sıktığı o delik,
denizin bir idrar gölüne dönüştüğü o delik."
"Bu delikte annen her gün ağlıyor. Baban kek yiyor ve mezarını kazıyor. Bu delikte bebeğin boğuluyor. Ağzın kilden.
Gözlerin camdan. Kırılıyorlar. Cesur değilsin."
"tahtadan yapılmış veya telefon gibi kullanılan vücutlar, koltuk değneklerine çarmıha gerilmiş vücutlar,
bacaklarının arasına lastik torbalar takılmış vücutlar, deterjan gibi suyunu kusmuş vücutlar"
"portren bütün gece ağacın soğanlarının yanında titredi"
"bir gün yaşlanacaksın ve kuruyup kalacaksın ve borular burnuna girip yemeğini içecek."
"Sonra vücudunu bir cinayet düşünür gibi düşündüm..."
"Kolumu Sıkma Makinesine koydum. Güzelce düzleşti. Parmağımdan omzuma kadar anında sakat kaldım."
"Cerrahlar başlarını salladılar. Gerçekten bilmiyorlardı—İçimdeki sakat, kendini gösterecek bir sakat mıydı?"
"iblis osuruyor ve kıkırdıyor, Tanrı'yı ağzımdan çıkardığım için isimsiz kadın, isimsiz sunakta."
"iblisim, çok sık soyunuyorum, çok sık bir haç doğuruyorum..."
"Bazı hayaletler kadınlardır, göğüsleri öldürülmüş balıklar kadar cansız."
"Tüm hayaletler kadın değildir, cinsel organlarını eski paçavralar gibi giyen adamlar."
"Melek değil, hayalet; herhangi bir yastığın üzerinde pembe çay fincanları gibi kıvrılan..."
"Bir fasulye torbası gibi, dışarı fırlamış, başı serbest ve isimsiz bir şekilde yatıyordu."
"Johnny, sen tekrar ölüyor ve tekrar yaşıyorsun, zihnimin içinde hareket eden her yaz."
Çocukluk hayalleri ve savaşın çelişkisi bu kadar net ve vurucu anlatılamazdı. Gerçekten tüy ürperten bir final.
"Aynaya bakıp sarhoş bir farenin gözlerini kaçırdığını görmüyor muyum?
Tüya
Tüya, @tuya
4.7.2025 00:37:01
Ölmüş şairlerin ruhuna giren Adam
Onların içselliğini, düşlerini kutsayan Adam,
Onların unik varlıkları ve pastoral diliyle, kalbimizin duvarını önce tarumar eden, sonra da rengarenk mozaiklerle döşeyen Adam...

Sylvia ve Nilgün; evrenselleşmiş iki güçlü kadın.
Onlar ki; kınından çıkmış sivri kalemleriyle erkek egemen topluma meydan okudular
Onlar ki; insanlığın arka bahçelerinindeki kirlerden fazlasıyla etkilendiler ve yine de ilkel tabuların karşısında dimdik, pes etmeden durdurlar.
Onlar k; insan onurunu ön planda tuttular ve hep öyle de kalacaklar yaşam tercihleri ve şiirleriyle beraber...

Çok teşekkür ediyorum emeğinize, kreatifliğinize, duyarlılığınıza ve direncinize. Sizdeki o direnç, şiire duyduğunuz şehvet, hiç tükenmesin, dilerim.

Çok saygı, sevgi ile Turgut hocam.
Tcpassanger
Tcpassanger , @tcpassanger
4.7.2025 00:14:27
5 puan verdi
"Koca bir şehir benim içime sığdı da,
bir insan yüzü sığamadı kalbime '

Aradığım buydu ve ben yokum zaten kimse dokunmasın omzuma ...
Omzum da yok...
Harika nedir?

Tebrikler abi...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL